Dilovası Copreci’den metal işçisi bir kadın: Yüzünü bile görmediğin insanlar için mücadeleye!

copreci

Merhaba yoldaşlar. Dilovası’ndan komşu fabrikamız Omsa işçilerinin zafer ile taçlanan sendikal mücadelesini kutlayarak başlamak istiyorum. Bu mektubumda kapitalist sisteme karşı mücadelenin kapitalist sistemin içinde yaşarken ne kadar zor olduğundan bahsetmek istiyorum. Sonda söyleyeceğimi başta söylemek isterim. Evet, hayat şartları mücadele etmek için çok zor. Hepimizin çok fazla sorumluluğu, bakmakla yükümlü olduğu çok insan var. Türkiye’de ekonomik sıkıntılar ve siyasi ortamın yarattığı kaos sebebiyle toplumsal yaşam, aile hayatı oldukça zorlaştı. Çocuk olmak, genç olmak, emekçi birer kadın ya da erkek olmak, emekli olmak, hayatın her evresi bir çile. Siyasal İslam ile harmanlanmış erkek egemen politikalar, ezilen halkların düşmanı düzen siyasetinin kirli oyunları kadınların, toplumun azınlık kesimlerinin yaşamları ve hakları üzerinde çok baskı oluşturuyor. İstibdad rejimi hem laik hem İslamcı sermayeye sırtını dayayarak Orta Vadeli Program’ı dayatıyor, emekçi halkın kanını emiyor. İnsan tüm bu karanlık gerçeklerin yanında hayatta kazanmayı başardığı haklara, özgürlüklere baksa hepsinin geçmişinde mücadele, çekişmeli belki kanlı bir kavga bulur. Tarihimiz mücadeleden ibarettir. Geçmişi bırakıp bugüne baktığımızda kendi tecrübemiz ile sabit olan en basit örnek, sendikalaşma süreçlerimiz ve sonrasındaki etkileridir. Biz emekçilerin gücü, üretimden gelen gücü, sokaktaki gücüdür. Bizler mücadelemizi diri tuttuğumuzda, gündelik hayatımızın bizi içine çeken ve etliye sütlüye karıştırmayan, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dedirten birer robota dönüştüren sistemin döngüsünden çıkabiliriz. Artık gün evden işe, işten eve, hafta tatilinde ev işlerine, alışverişe gitme günü değildir. Filistin’de insanlık suçu işleniyor, emperyalistler dünyayı ağızlarından sular akarak bölüşüyor ve bunu o coğrafyaları kana bulayarak yapıyorlar. Ülkemizde bizler ise yoksullukla, baskıyla, keyfi yasa uygulamalarıyla, şiddet ve taciz ile mücadele ediyoruz. Çarkları kırma zamanı çoktan geldi çattı. Artık emekçiler olarak dil, din, ırk, cinsiyet, mezhep ayrımı yapmayı bırakmalı ve gözlerimizi açmalıyız. Dünya gündemini ve memleketin gündemini kendi gündemimiz yapmalıyız. Yoksa çocuklarımıza gelecekte sunacağımız miras bu kokuşmuş düzen, insanlık dışı uygulamalarla yönetilen dünya olacak. Tüm emekçilere sesleniyorum, ömrünüzün geri kalanını çocuklarınıza onurlu bir gelecek bırakmak için mücadele ederek geçirmekten daha iyi bir yol var mı? Son sözleri işçi sınıfımızın şairi Nazım Hikmet’ten alıntılıyorum.

“Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani o derecede, öylesine ki, /mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, /yahut kocaman gözlüklerin, / beyaz gömleğinle bir laboratuvarda / insanlar için ölebileceksin, / hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, / hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, / hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde.”

Dilovası Copreci’den metal işçisi bir kadın

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ekim 2025 tarihli 193. sayısında yayınlanmıştır.