Yağmurdan kaçarken doluya tutulma
2014 yerel seçimlerine henüz vakit varmış gibi görünse de her zaman olduğu gibi İstanbul Büyükşehir Belediyesi üzerine tartışmalar başlamış durumda. Henüz kimse kartlarını açık olarak masaya koymuş değil. Gerek AKP gerekse de CHP tarafından anketler yaptırılıyor ve nabız yoklanıyor. CHP’nin İstanbul’da yaptırdığı anketten ise yüzde 40’la Mustafa Sarıgül isminin çıktığı son dönemde basına yansıyan haberler arasında yer aldı.
Mustafa Sarıgül, parti içinden ortaya atılan Gürsel Tekin ve Muharrem İnce gibi isimlerin önünde gözüküyor. Adaylığı, Türk finans-kapitalinin önde gelen temsilcisi Rahmi Koç tarafından da destekleniyor. Ne yapıp edip İstanbul’u AKP’den alma düşüncesinin simgeleştiği kişi Mustafa Sarıgül. Türkiye burjuva siyasetinde öne çıkan her figür gibi o da ABD’ye icazet gezisini 2012 yılında yapmıştı. Şimdilerde Rahmi Koç’un Obama’yla yeni bir randevu ayarlama çabası içinde olduğu da söyleniyor. Son olarak 21 Şubat günü ABD Büyükelçisi Ricciardone’nin Sarıgül’ü davet edip uzun bir görüşme yapması da pişirilen bir şeyler olduğu kokusunu veriyor. CHP’de Sarıgül’e karşı çıkanların en önemli gerekçelerinden biri CHP’nin dışındaki siyasi konumunun yanı sıra “aday olursa bir sürü yolsuzluk dosyasını önümüze sürerler ve bu oy kaybetmemize bile neden olabilir” şeklinde özetleniyor.
Gerçek gazetesi okurları, Devrimci İşçi Partisi’nin CHP’yi bir burjuva partisi olarak görüp karşısında net bir tavır ortaya koyduğunu bilirler. O yüzden neden CHP’nin olası bir adayı üzerinde bu kadar duruluyor diye sorulabilir. Sorunun cevabı basit. DİP’in duruşu net olabilir ancak Türkiye sosyalist hareketinin CHP’ye yönelik yaklaşımında netlikten bahsetmek mümkün değil. İşçi sınıfı perspektifinden yoksun bir anti-AKP politika, ne olursa olsun AKP’den kurtulmalıyız düşüncesi sosyalist solda o kadar baskın ki Mustafa Sarıgül’ün bile kafaları karıştırma ihtimali yüksek. Türkiye solunda dergi kapağından CHP’ye sövüp alttan alta mahallede CHP’ye çalışmak pek de yabancı olduğumuz bir şey değil. O yüzden şimdiden uyarılarımızı yapmayı bir görev biliyoruz.
Topbaş mı, Sarıgül mü ya da AKP mi, CHP mi sorusu, kentlerdeki toprak rantının, ticari ayrıcalıkların hangi sermaye gruplarınca paylaşılacağı, İstanbul’u basamak yaparak sermayenin hangi parçasının merkezi iktidara yürüyeceği sorusudur. Bu soruya işçi ve emekçilerin çıkarlarından yola çıkılarak cevap verilecek olursa bu tek kelimeyle, “hiçbiri” olacaktır. İşçilerin ne olursa olsun sermayeden kurtulması gereklidir. Ne olursa olsun AKP’den kurtulalım demek işçiyi emekçiyi başka sömürücülerin arkasına dizmektir. Dahası bu politika AKP’den kurtulmayı bile sağlayamaz. Zira Mustafa Sarıgül’ün siyasi kimliği ve çizgisi rahatlıkla AKP’siz bir AKP’cilik olarak nitelenebilir. Yerel seçimler için gerçek bir alternatif oluşturulacaksa bu alternatif işçi sınıfının bağrından çıkacaktır. İşçi sınıfı mücadelesi para açısından, ihale açısından, yabancı elçiliklerle ilişkiler açısından fakirse de İstanbul’u yönetebilecek zenginlikte deneyime ve güce sahiptir. İş ki milyonlarca işçi burjuvaların oy deposu olmaktan çıkıp kendi sınıfını bilip kendi çıkarları etrafında birleşsin.
Gerçek diyor ki:
-
Çözüm için sorunları yaratanlar değil, sorunları yaşayanlar belediyelerin başına!
-
Belediyelerde, kent topraklarının yağmalanmasına, kentin milyonlar için değil bir avuç azınlığın isteklerine göre düzenlenmesine, taşeronlaştırmaya, özelleştirmeye ancak işçi sınıfı dur diyebilir.
-
Belediyeler için, işçi sınıfı adaylarını kendi içinden çıkarmalıdır!
-
Kürt sorununun çözümü, bu sorunun muhataplarının kendi kendini yönetmesinden geçer. Kürt illerinde Kürt halkının temsilcileri yerel yönetimlere!
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Mart 2013 tarihli 41. sayısında yayınlanmıştır.