3. Avrupa Akdeniz Konferansı sınıf mücadelesi ve enternasyonal dayanışma çağrısı ile Atina'da başladı
Konferans, 18 Temmuz Cumartesi günü Yunanistan Gazeteciler Sendikası binasının konferans salonunda gerçekleşen açılış oturumu ile başladı. Açılış oturumunun başkanlığını Devrimci İşçi Partisi Genel Başkanı Sungur Savran yaptı. Divanda ayrıca İtalya'dan Komünist İşçi Partisi (PCL) Genel Sekreteri Marco Ferrando, Rusya Komünistleri Partisi (RPK) Merkez Komitesi adına Yosif Abramson, yine Rusya'dan Birleşik Komünist Partisi adına Darya Matina ile Yunanistan Devrimci İşçi Partisi Genel Sekreteri Savas Mihail Matsas yer aldı. Konferansa ayrıca Bulgaristan, Makedonya, Polonya, Danimarka, Portekiz, Avusturya, Finlandiya, İskoçya, Güney Afrika, Brezilya ve Kıbrıs'tan da katılım vardı.
Açılış konuşmasını Sungur Savran gerçekleştirdi. Antik Yunan filozoflarının dünyayı yorumladıklarını şimdi Yunan halkının ise dünyayı değiştirmek için mücadeleye atıldığını söyleyerek konuşmasına başlayan Savran, Sovyetler Birliği'nin yıkılmasının ardından komünizm davasında ısrar eden Marksistlere eski moda, köhnemiş bir ideolojinin savunucularıymış gibi bakıldığını, ancak geçen yılların ardından post-marksist ve post-modernist hegemonya altında öne sürülen tüm liberal tezlerin yanlışlanıp, Marksizmin doğrulandığını vurguladı. Trotskiy'in "Marx ve Engels'ten daha ileriyi görebiliyoruz çünkü onların omuzlarından dünyaya bakıyoruz" dediğini aktaran Savran, bizlerin bugün çok daha ileriyi görebildiğimizi çünkü Marx ve Engels'in yanı sıra Ekim Devrimi'nin liderleri Lenin ve Trotskiy'in, Rosa Luxemburg ve Liebcknecht'in, Gramsci ve Che'nin omuzlarından geleceğe baktığımızı vurguladı. Sungur Savran, eşit, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya için tüm milletlerden devrimcileri anarak ve başarılı bir konferans geçmesini dileyerek konuşmasını bitirdi. Daha sonra divanda yer alan yoldaşlar kendilerini tanıtarak kısa konuşmalar gerçekleştirdiler.
Yunan sosyalist hareketinden NAR ve OKDE/Spartakos gruplarından temsilciler, katılımcıları selamlayarak, kısa birer konuşma gerçekleştirdiler. NAR temsilcisi Yunanistan'da yükselen mücadelenin Ukrayna'dan, Suriye ve Libya'ya kadar savaşlarla ve barbarlıkla kuşatılmış bir coğrafya için umut ışığı olduğunu vurguladı. OKDE Spartakos temsilcisi ise Syriza'nin hem kemer sıkma paketini imzalayarak hem de halka sokaklarda polis kuvvetiyle saldırarak barikatın karşısına geçmiş olduğunu vurguladı.
Konferansın ana sunuşunu EEK Genel Sekretesi Savas Mihail Matsas gerçekleştirdi. Avrupa Akdeniz Konferansı'nın ilki yapıldığında Türkiye'de Gezi isyanının gerçekleştiğini, 2. Konferansın Ukrayna'da Donbas halkının isyanı ve iç savaşa denk geldiğini, 3. Konferansı yaptığımız bugünlerin ise Yunan halkının muazzam mücadeleler gerçekleştirdiği bir döneme denk geldiğini söyleyerek konuşmasına başlayan Savas, tüm bu başlıkların ve bugün Yunanistan'daki meselenin asla bir ulusal mesele olarak görülmemesi gerektiğini, arka planında dünya kapitalist krizinin yer aldığı, uluslararası etkileri olan sınıf mücadeleleri olarak değerlendirilmelerinin doğru olacağını vurguladı. Bu temelde Yunanistan'daki durumu değerlendiren Savas Matsas, son kemer sıkma paketinin uygulanması imkansız bir paket olduğunu, bu paketi dayatan Avrupa Briliği'nin amacının sadece ekonomik faturayı emekçilere ödetmek değil aynı zamanda işçi sınıfı ve emekçilerin direnişini kırmak ve Çipras gibi ihanet etmeyecek olan devrimcileri yalıtmak olduğunu söyledi. Matsas, pek çok ülkeden katılımın sağlandığı ve daha da fazla ülkeden devrimcilerden destek alan 3. Avrupa Akdeniz Konferansı'nın bunun tersini gösterdiğini, tecrit olanın ve korkması gerekenin emperyalizm, sermaye ve onun işbirlikçileri olduğunun altını çizdi.
Yunanistan'da referandumun tam bir sınıf tavrını yansıttığını söyleyen Matsas, işçi bölgelerinde ezici çoğunluğun hayır dediğini, burjuva mahallelerinde ise tam tersine evet çıktığı bilgisini verdi. Yunanistan işçi sınıfının sadece sandıkta değil sokakta da mücadele ederek ve en son olarak Syriza'nın toplum polisinin saldırılarına göğüs gererek Çipras, Çakalatos ve diğer hainler ne derse desin halkın dayatmaları asla kabul etmediğini ve ihanet belgelerini yırtıp attığını vurguladı.
Yunanistan'da belirli bir yükseliş gösteren Alman karşıtı eğilimlerle ortak bir yanları olmadığını belirten Matsas, Merkel'in Almanya'sı kadar Marx, Luxemburg ve Liebcknecht'in de Almanya'sının var olduğunu, milliyetçiliğe karşı sınıf perspektifi ve enternasyonalizmle bir alternatif oluşturduklarını söyledi. Syriza'nın seçim zaferinden sonra Yunanistan dışından Syriza hayranlığı yapan entellektüel çevrelerle dalga geçen Matsas, ihaneti mazur göstermeye çalışan her türlü girişimi ise en sert dille mahkum etti. Bugün gerçekçi tek programın sosyalizm olduğunu vurgulayan Matsas, Lizbon'dan Vladivostok'a Avrupa'yı birleştirecek tek gücün sınıf mücadelesi olduğunu ve dünya kapitalist krizi ve politik krizlerin birlikte yaşandığı bugün "asgari programın" bile sosyalist devrimden başka birşey olamayacağını söyleyerek sözlerine son verdi.
Savas Matsas'ın konuşmasının ardından Rusya ile Skype üzerinden bağlantı kurularak, Moskova'da bir araya gelen Rus Marksistleri ve Ukraynalı politik mültecilerin katıldığı bir oturum daha gerçekleştirildi. Rusya'dan Aleksandır Buzgalin'in başkanlığında gerçekleşen oturumda, Ukrayna'da Donbas halkının isyanına destek ve faşizme karşı mücadelede ısrarlı bir duruşun yanında Putin ve Rus oligarklarına karşı çıkan bir politik tutumun da öne çıktığı görüldü. Ukrayna'dan Yuri Şahin de Skype üzerinden konferansa seslenerek, haklı direnişte sosyalistlerin desteğinin artmasının hem direnişin kazanması hem de milliyetçiliğe karşı sosyalist alternatifin güçlenmesi için çok önemli olduğunun altını çizdi.
İlk gün Sungur Savran'ın kapanış konuşması ile sona erdi. Sungur Savran, isyanlar ve devrimlerle dolu yeni bir döneme girdiğimizin bir kez daha altını çizdi ve konuşmasını Nazım'ın bir şiirini okuyarak bitirdi.
"en güzel deniz: henüz gidilmemiş olanıdır.
en güzel çocuk: henüz büyümedi.
en güzel günlerimiz: henüz yaşamadıklarımız.
ve sana söylemek istediğim en güzel söz
henüz söylememiş olduğum sözdür" (Nazım Hikmet RAN)