Çorum katliamının 39. yılı: 12 Eylül’ün zemini ve emperyalizmle iş birliği!
28 Mayıs 1980’de başlayan ve 4 Temmuz günü doruk noktasına ulaşan Çorum katliamının bu yıl 39. yıl dönümü. Bu katliam da daha öncekiler gibi devletin görmezden gelişiyle ve hatta yönetiminde gerçekleşti. Katliamda Pir Sultan Abdal Derneği’nin kayıtlarına göre 57 Alevi hayatını kaybetti, 300’den fazla kişi yaralandı ve yine 300’den fazla iş yeri tahrip edildi.
Çorum katliamının neden ve nasıl gerçekleştiğini anlamak için katliamın arka planını iyi anlamak gerekiyor. Katliama giden süreç Türkiye’de artan işçi sınıfı mücadeleleri ile birlikte üniversitelerde de baskılara karşı mücadelenin yükseldiği, toplumun sosyalist fikirlere teveccüh ettiği, Kürtlerin ve Alevilerin eşit koşullarda yaşama taleplerinin yükseldiği döneme denk gelir. Aynı zamanda ekonomik kriz yaşanmakta ve krizin bedeli emekçilere ödetilmek istenmektedir. Emekçi halk bu durumu kabul etmemiş, isyan bayrağını açmıştır. Yine bu dönemde emperyalizme karşı da büyük bir mücadele verilmektedir.
Türkiye’de işçi sınıfının mücadelesi ne zaman yükselse burjuvazi, emperyalizm ile iş birliği halinde mezhepçilik ya da ırkçılık kartını oynamaktadır. İktidardakiler faşist çeteleri kullanarak, özellikle toplumun mücadele bayrağını yükseltmiş kesimleri üzerinde katliamlar gerçekleştirmiştir. Bu saldırılar zaman zaman Kürtlere, zaman zaman da Alevilere yönelik olmuştur. Çorum katliamı da sanılanın aksine bir mezhep çatışması değildir. Bu katliamla asıl yapılmak istenen toplumun yükselen mücadelesini bastırmaktı. Öyle ki katliam 1980 askeri darbesinin de beklenen “şartlarını” olgunlaştırdı ve katliamdan yaklaşık iki ay sonra 12 Eylül askeri darbesi gerçekleşti.
Katliam nasıl başladı, neler oldu?
Olaylar MHP’li eski Gümrük ve Tekel bakanı ve MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak’ın 27 Mayıs’ta kim olduğu bilinmeyen kişilerce öldürülmesinin ardından başladı. Gün Sazak’ın öldürülmesi her ne hikmetse fazlaca Alevinin yaşadığı, kendi halindeki Çorum’da bazı hareketliliklere sebep oldu. Bir anda Çorum’a çok sayıda faşist dışarıdan yerleştirilmeye başlandı ve silahlandırıldılar. Emniyet Genel Müdürü ortada sebep yokken MHP’li bir faşist ile değiştirildi. Milli Eğitim Bakanı yine MHP’li olduğu bilinen başka bir faşistle değiştirildi. Ve en önemlisi Çorum valisi daha önceleri “zehir hafiye” olarak ün yapmış, faşistliği ile bilinen eski bakan Arif Bozkurt’un bacanağı Rafet Üçelli ile değiştirildi. Tüm bunlar açıkça devletin bu işte nasıl baş aktör olarak rol aldığının kanıtı niteliğindendir.
Yapılan hazırlıkların ardından bilindik senaryo uygulamaya sokuldu. Faşistlerin, Alevilerin camiye bomba attığı yalanını yaymasının ardından Alevilerin yoğun olarak yaşadığı yerlere yine faşistler tarafından acımasızca saldırılar başladı. Solcuların ve Alevilerin dükkanları ellerini kurt işareti yapan kişilerce yağmalanıyor, yakılıyor ve yıkılıyordu. Saldırıya uğrayanların emniyete başvurduklarında ise aldıkları yanıt “toplumsal olaydır müdahale edemeyiz” şeklinde oluyordu. Devlet güçleri olayları engellememek için müdahil olmuyordu. Katliamları ve saldırıları engellemek bir yana, kolluk kuvvetleri her ortaya çıktığında daha fazla kıyımın önünü açarcasına Alevi halkın kendini korumak için kurduğu barikatların kaldırılmasını istiyordu. Şehre haftalarca elektrik verilmedi. Şehirde haftalarca çatışmalar yaşandı. Sonuç olarak Çorum’da adım adım hazırlanmış bir katliam herkesin gözü önünde yaşandı. 28 Mayıs’tan 10 Temmuz’a kadar geçen sürede ortaya çıkmayan kolluk kuvvetleri, katliam bittiğinde bilançoyu almak için gelmişti.
Emperyalizmle faşizm el ele
Çorum katliamı NATO eliyle kurulan kontrgerilla ve MHP’li faşist çetelerin CIA ajanıyla el ele vererek gerçekleştirdiği bir katliamdır. Katliamda CIA ajanı Robert Alexander Peck aktif şekilde olayların içindedir. Emperyalist ajan Peck, Çorum katliamından önce MHP’yi ziyaret etmiş, ardından Çorum’a gelerek Çorum valisi ve CHP’li belediye başkanını ziyaret etmiştir. Faşist kadrolarla beraber Çorum’u gezerek katliam öncesi keşif yapmış, bilgi toplamıştır.
Patron devleti; ne zaman sıkışsa, sınıf mücadelesi ne zaman yükselse, devlet işçi sınıfına ve ezilen halklara karşı ne zaman saldırı yapacak olsa ezilenlerin birliğini bozmak için mezhepçilik ve ırkçılık kartını oynamaktadır. Bundan sonra yeni katliamların yaşanmasına engel olmak için, sömürüye son vermek için, emperyalizmi, ırkçılığı ve mezhepçiliği topraklarımızdan ve tüm Ortadoğu’dan söküp atmak için Türk-Kürt, Alevi-Sünni demeden esas düşmanımıza karşı tüm işçiler birleşmeli, katillerden hesabı hep birlikte sormalıyız.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Mayıs 2019 tarihli 116. sayısında yayınlanmıştır.