Tuzla Chen Solar’dan bir işçi kadın: Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği!
Merhaba yoldaşlar,
Ben bir kadınım, bir işçiyim ve Kürdüm. İnsan doğduğunda resmi bir kimliğe sahiptir. İlk doğduğunda hangi dine ve hangi dile ait olduğuna dair bir kimlik verirler ve insanlar ömürleri boyunca o kimliğe sahip olduklarını düşünürler. Ben Kürt olarak doğdum. Annem babam akrabalarım tarafından Kürtlüğe dair ne varsa hepsini öğrendim. Dilimi Kürtçe olarak bildim. Evde Kürtçe konuşuldu. Annem Türkçe çok az bilir, konuşamaz. Yoksulluğu çaresizliği açlığı da büyüdüğüm yıllar içerisinde tüm gerçekliğiyle gördüm, hatta yaşadım. Kürt halkının yaşadığı zulümleri kendi ailemde, kendi memleketimde gördüm bizzat. Ne acılar çekildi ne baskılara göğüs gerildi gördüm.
Şimdilerde barış sürecinden söz ediliyor. Bu süreçte bile bir genç sokak röportajında, ben Türk değilim benim olmayan bir şeye kalkıp benim diyemem dediği için o genci tutuklayıp aylarca işkence çektirdiler, hala daha soruşturması devam ediyor. Sahilde annesi Kürtçe şarkı dinliyor diye doğmamış bir bebek, annenin karnında yumruklanarak öldürülüyor hem de polisler tarafından. Bunlar sadece görüp bildiklerimiz bir de bilmediklerimiz var. Belediyelere atanan kayyumlar, tutuklu Kürt siyasetçiler, gazeteciler var. Yani bu süreçte bile Kürt halkı zulüm görmeye devam ediyor. Şunu demek istiyorum: bu zulüm böyle bitmez. Değil bir tane barış süreci 1000 tane de barış süreci olsa, başta istibdad rejimi ve bu bölgede emperyalizmin etkisi olduğu sürece Kürt halkı da Türk halkı da her zaman sömürülen taraf olacaktır maalesef ki. Bugün iktidar ve Kürt hareketi kendi aralarında barış imzalasalar bile bu barışın Kürt halkını olumlu olarak etkileyeceğini düşünmüyorum. Bütün ülkelerde olduğu gibi iktidar kendi çıkarları doğrultusunda yaklaşıyor meseleye. Çıkarına uyduğu gibi saldırıyor, uymadığında barış diyor. Barış derken de muhalif sesleri kısmaya uğraşıyor. Emperyalizmin istekleri doğrultusunda hareket ediyor. Zarar gören, hor görülen, ezilen gene halktır.
Şu ana kadar hep Türk - Kürt diye bizi birbirimizle karşı karşıya getirdiler. Şu an sosyal medyaya baktığımızda bazı insanlar bu barış konusu konuşulurken genç, çoluk çocuk, kadın fark etmeksizin Kürtler hakkında ağıza alınmayacak hakaretler ediyor ama ben gene de bu küfürleri bu hakaretleri edenlere bile kızmıyorum çünkü şu ana kadar bizi birbirimize karşı kışkırtan da iktidarlardı. Sermaye iktidarı bizi birbirimize düşürürken, aslında hem Kürde hem Türke zulmediyor. En iyi nerede anlayabiliriz bunu; mesela iş yerlerinde işçiler haklarını aramak için greve çıkıyor. Bu durumda normalde polislerin işçilerin yanında olması gerekiyor değil mi? Çünkü patron işçiye geçinebileceği bir maaş vermiyor, ya da sendikalı olma hakkını engelliyor. İşçi bunun için greve çıkıyor. Suç işleyen de hak yiyen de patron, polis de haklının yanında olduğu için işçilerin yanında olması gerekiyor değil mi? Evet biz de böyle biliyorduk ama öyle değil tam tersi kadın, erkek demeden işçilere saldırıp işçilerin karşısına çıkıp siz burada eylem yapamazsınız deyip yeri geldiği zaman yerde sürükleyip yeri geldiği zaman gözaltına alıyorlar. Türk Kürt, kadın erkek demeden, sermaye istediğinde tüm işçilere yapıyorlar bunu. Mesele sermayenin çıkarlarını korumak olduğunda hiçbirimizi görmüyor gözleri. Çünkü iktidarın sınıf karakteri bu, devlet burjuva devleti iktidar da burjuva iktidarı.
Onlar bizi birbirimize karşı kışkırtsa da Türk halkının da çıkarına olan Kürtlerle barış, ABD ile savaştır. Bölgeye barışı katil ABD getiremez. Bizim yapmamız gereken ise Kürt, Türk, kadın, erkek; burjuva iktidara ve emperyalizme karşı birleşmek. Yaşasın halkların kardeşliği, işçilerin birliği demek!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2025 tarihli 194. sayısında yayınlanmıştır.






