Arap dünyası sarsılmaya devam!

Yemen

Zulüm işe yaramıyor

Yemen’de iki aydan uzun bir süredir Ali Abdullah Salih rejimine karşı başkaldırılarını sürdüren kitleler, 18 Mart Cuma günü en büyük gösterilerden birini gerçekleştirdiler ve Arap devrimleri başlayalı beri en büyük katliamlardan birisiyle karşı karşıya kaldılar. Tağyir Meydanı’nda yapılan gösteriler sırasında keskin nişancıların damlardan açtığı ateş nedeniyle aralarında çocukların da olduğu en az 46 kişi hayatını kaybetti.

Bu katliam dahi Yemenli kitlelerin azmini ve cesaretini kıramadı. Fakat rejimin cesareti kırılmaya başlamış durumda. Devlet içerisinde bölünmeler yaşanıyor ve ordunun büyük bölümü diktatör Salih’in karşısına geçmeye başladı. Bunlar arasında ülkedeki en etkili isimlerden ve ülkenin en zenginlerinden birisi olan, geçmişte Salih’in kirli işlerini görmüş Ali Muhsin el Ahmer de var. Salih’in yerine göz diken Ahmer’in amacına ulaşması durumunda Yemen’de pek az şeyin değişeceği açık. Fakat Yemenli kitleler böyle göstermelik değişikliklere kanacak gibi görünmüyor.

Bahreyn’deki isyanı bastırmak için bu ülkeye asker gönderen Suudi Arabistan aynı adımı Yemen için de atmak istiyor fakat ordunun önemli bölümünün Salih’e sırt çevirmiş olması bu seçeneği gündemden düşürüyor. Giderek sıkıştığını gören Yemen rejimi ve emperyalizm güvenli bir çıkış yolu bulma arayışında.

Bahreyn

Suudi gericiliği yüzünü gösterdi

Basra Körfezi’nin ada ülkesi Bahreyn’deki mücadele yepyeni bir evreye girdi. Kral ve veliaht, Kahire'deki Tahrir Meydanı eylemlerinden esinlenerek başkent Manama’da İnci Meydanı’na kamp kuran büyük kitlelerle haftalarca pazarlık ettikten sonra hat değiştirdi. Altı ülkenin üyesi olduğu Körfez İşbirliği Konseyi adına Suudi Arabistan ordusu 1000 kişilik bir güçle, kralın çağrısı üzerine Bahreyn topraklarına girdi. Onu Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri orduları izledi. Aynı anda, kral ülkede olağanüstü hal ilan etti. Rejim, aralarında sivil polisinden paralı askerine çeşitli unsurların bulunduğu, kendisine bağlı birtakım güçleri göstericilerin üzerine saldırttı.

Körfez İşbirliği Konseyi’nin nasıl karşı-devrimci bir ittifak olduğu bu olayla iyice berraklık kazandı. Tabii, bu gericiliğin merkezinde de Suudi Krallığı var. Ama Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin sadece Bahreyn’de mücadeleyi bastırmaya gitmekle yetinmediğini, Libya’ya karşı açılan emperyalist savaşın yardakçısı rolüne soyunan ülkeler olduğunu da hatırlamak gerekiyor. Arap devrimi tek tek ülkelerden başladı ama bölgesel bir dinamiğe uygun biçimde gelişiyor.

Mısır

Müslüman Kardeşler düzenin yanında

Mısır’da yönetimi elinde tutan Yüksek Askeri Konsey’in inisiyatifiyle 19 Mart’ta referanduma sunulan anayasa değişiklikleri, %77 “Evet” oyuyla kabul edildi. Mübarek’in devrilmesi sırasında kitlelerden yana görünerek düzeni yeniden sağlam, ABD’nin “düzenli geçiş” stratejisini uygulama olanağını eline geçiren, ordu, bu yönde önemli bir kazanım elde etmiş oldu. Sonbaharda devlet başkanı seçimi ve parlamento seçimleri yapılacağını duyurarak düzenin restorasyonu için öngördüğü takvimi de açıkladı.

Öte yandan referandumda “Evet” oylarının yüksekliğini yalnızca daha bir buçuk ay önce Mübarek’i deviren kitlelerin orduya duyduğu güvene atfetmek hata olur. Ordu, referanduma sunulan değişikliklerin kabul edilmemesi halinde, kendisi geçici bir anayasa hazırlayarak yürürlüğe koyacağını duyurmuştu. Dolayısıyla ordunun dayattığı değişiklikleri reddetmek tek başına bir çıkış yolu sunmuyordu. Ayrıca, düzenle işbirliği içinde hareket eden Müslüman Kardeşler’in, seçimlerin henüz kendisi en güçlü örgüt iken erkenden yapılması amacıyla dini saiklere hitap ederek “Evet” çağrısı yapması da sonuç üzerinde etkili oldu.

Buna karşın, Mısır’da karşı-devrimin inisiyatifi ele geçirdiğini düşünmek doğru olmayacaktır. Mısırlı işçi ve emekçiler, orta sınıfların da katılımıyla Mübarek’i devirdikten sonra yerlerine oturmadılar. Daha ziyade orta sınıflar evlerine dönerken onlar mücadelelerine devam ettiler. Bu sayede, Mübarek’in gitmeden önce atadığı Ahmed Şefik başbakanlıktan istifa etmek zorunda kaldı. Hemen ardından İskenderiye’de kitleler, gizli polisin eski rejimde üstlendiği kirli rollere ilişkin belgeleri yaktığı dedikoduları üzerine Mısır’ın MİT’ine ait binayı bastılar. Bunun üzerine başta Kahire olmak üzere diğer şehirlerde de istihbarat binaları basıldı. Yok edilmeye çalışan pek çok belgeye erişildi. Bunlar arasında, devrime katılmış görünen Müslüman Kardeşler’in Mübarek rejimiyle işbirliği yaptığına dair belgeler de vardı.

Ordunun grevleri bastırma yönündeki pek çok çabası da sonuçsuz kaldı. Yönetimi devraldıktan sonra birkaç gün içinde grevlerin yasaklandığı yönünde yayınladığı kararname, yeni grev dalgasıyla pratikte geçersiz kılındı. Mart ayı boyunca da grevler ve Mübarek yanlısı rektörlerin gitmesi talebiyle çeşitli üniversitelerde işgaller devam etti. Referandumdan sonra ordu grev yapanlara hapis cezası öngören yeni bir kararname yayınladı. Ancak mücadele halindeki Mısırlı işçilerin bu karara rağmen grevlere devam etme olasılığı yüksek. Mısır işçi sınıfının şu anda en zayıf noktası, mücadelesine önderlik edecek siyasi bir aygıtın henüz oluşmamış olması. Bir süre önce kendi bağımsız sendikalarını kurduklarını duyuran ulaşım işçileri başta olmak üzere çeşitli sektörlerden işçiler arasında belirli bir taban elde edecek gibi görünen yeni bir Demokratik İşçi Partisi’nin kurulması yönündeki çağrı bu sorunun çözülmesi yönünde önemli bir adım olabilir. Bu parti devrimi ileri götürecek bir programa sahip olmasa da, mücadele halindeki işçilerin kendi siyasi partileri etrafında toplanmaları, devrime önemli bir ivme kazandırabilir.

Mısırlı kitleler 1 Nisan Cuma günü, amacı “devrimi kurtarmak” olarak açıklanan bir gösteride yine Tahrir Meydanı’nda toplandılar. On binlerce insanın toplandığı meydan “Mareşal, Mareşal, meşruiyet Tahrir’de” sloganıyla çınladı. Sloganda sözü edilen “Mareşal”, Mübarek’in düşüşünden bu yana ülkeyi yönetmekte olan Yüksek Askeri Konsey’in başındaki Mareşal Tantavi. Mısırlı devrimciler son dönemde anlamlı hiçbir şey yapılmadığını ileri sürerek, Tahrir’de kalabalığa ateş ederek insan hayatı alanların ve yolsuzluklara karışmış olanların yargılanmasını, başkanın yetkilerinin kısıtlanmasını, rejimin Mübarek’in partisi Ulusal Demokratik Parti sorumlularından arındırılmasını talep ediyorlar. Göstericiler Mısır bayraklarının yanı sıra halkı ayaklanan öteki Arap ülkelerinin bayraklarını da taşıyorlardı.

Tunus

Kazbah yeniden canlanıyor

1 Nisan Cuma günü Tunus’un başkentinin Kazbah Meydanı yeniden devrimci gençlerin eylemine tanık oldu. Gençler, devrimin durduğunu, hükümetin şu ya da bu bakanı görevinden almak dışında hiçbir şey yapmadığını, ekonomik durumun iyileşmediğini, işsizlik sorununun çözülmekten uzak olduğunu ileri sürerek devrime sahip çıktılar. Görevine henüz gelmiş olan yeni İçişleri Bakanı’nın polisi gösteriye saldırdı. Kazbah Meydanı, yeniden bir savaş günü yaşadı.