1 Mayısları da hürriyeti de işçi sınıfıyla kazanacağız!

1 Mayıs işçi sınıfının birlik mücadele ve dayanışma günü olarak pek çok ilde işçi ve emekçilerin yoğun ve coşkulu katılımıyla kutlandı. Devrimci İşçi Partisi de İstanbul Maltepe ve İzmir Gündoğdu meydanlarındaki kutlamalara işçi, emekçi ve gençlerin yoğunlukla yer aldığı kortejlerle katıldı. DİP kortejleri, “Hürriyet işçilerle gelecek” ana sloganıyla yürüdü. “NATO’dan çık! NATO’yu yık!” ve “Fabrikalar bankalar devletin devlet işçinin olacak!” şiarlarını yükseltti. 1 Mayıs’ın anlamının 14 Mayıs seçimlerinin düzen içi siyasi kamplaşması içinde boğulmasına karşı DİP, bağımsız sınıf siyasetini alana taşıdı. 1 Mayıs’ın bu sene çok önemli olduğu konusunda yaygın bir söylem vardı. Ancak pek çokları bu önemi 14 Mayıs’a bağladı. Kürsüden sendikalar ve meslek örgütleri adına yapılan konuşmalar da sosyalistlerin katılımı da aynı yönde bir vurgu taşıyordu. Oysa 1 Mayıs’ın önemi başka yerdeydi. Tam tersine, 1 Mayıs, memlekete baharın da emekçi halka hürriyetin de emperyalizmin himayesinde ve düzen siyasetinin rüzgarıyla değil, işçi sınıfının örgütlü gücüyle geleceğini göstermeliydi.

Kim ne derse desin! Kim ne demiyorsa demesin! 1 Mayıs anti-emperyalisttir!

1 Mayıs’ta işçi sınıfının ve emekçi halkın anti-emperyalist öfkesi de alanda yeterince yansımasını bulmadı. Devrimci İşçi Partisi bu konuda halkların kardeşliğine vurgu yapan ve anti-emperyalist şiarlara ağırlıklı yer veren nadir kortejlerden biri oldu. Bu vurgular işçi sınıfımızın ve emekçi halkın emperyalizme karşı öfkesini yansıtıyordu. Ancak meydana bu öfkeden ziyade ağırlıklı olarak sendika bürokrasisinin Avrupa Birliği fonlarıyla desteklenmiş yanılsamaları, bir dizi sosyalist ve sol yapının da düzen siyasetine teslim olmuş aymazlığı hâkim oldu. Emperyalizme karşı mücadelede sembolleşmiş Denizlerin, Mahirlerin isimleri sıkça yinelense de bu bir nostaljiden öteye geçmedi ve anti-emperyalist slogan ve talepler adeta unutuldu. Devrimci İşçi Partisi olarak işçi sınıfı hareketine ve 1 Mayıs meydanlarına anti-emperyalizmi hâkim kılmak için mücadele etmeye kararlıyız ve bu konuda da işçi sınıfına ve emekçi halka güvenmeye devam ediyoruz.

Deprem sonrasındaki ilk 1 Mayıs’ta emekçi halk hesap sordu

Devrimci İşçi Partisi 1 Mayıs çağrısında şöyle diyordu: “Deprem sarstı, kapitalizm ve istibdad yıktı. Kapitalizmi ve istibdadı yıkmadan işçiye, emekçiye, yoksula bu düzende hayat yok! Bunu bir kez daha anladık. Ancak depremde emekçi halkın gösterdiği dayanışma, işçi sınıfının seferberliği, geleceğe umutla bakmamızı sağlıyor. Bu sebeple inatla ve sebatla “yaşasın işçiler emekçiler” diye haykıracağız 1 Mayıs meydanlarında!” 1 Mayıs meydanları halkı ölüme terk eden iktidardan işçi sınıfının hesap sorduğu alanlar oldu. İstanbul, Ankara ve İzmir gibi şehirlerdeki 1 Mayıs mitinglerinde de, 30 Nisan ve 1 Mayıs günü DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve sosyalist örgütlerin Hatay ve İskenderun’da yaptığı eylemlerde de bölge halkının talepleri dile getirildi. 

Türk-İş ve Hak-İş yine 1 Mayıs’ı işçilerden kaçırdı

Türk-İş’in Adana’da Hak-İş’in Kahramanmaraş’ta düzenledikleri 1 Mayıs eylemleri ise içerik olarak emekçi halkın taleplerini öne çıkarmak ve iktidardan hesap sormaktan ziyade 1 Mayıs’ı işçilerden kaçırmanın bir vesilesi oldu. Son dönemde Türk-İş ve Hak-İş her sene farklı bir ilde merkezi kutlama yapmayı adet haline getirerek ortak 1 Mayıs alanlarından uzak duruyordu. Uzak şehirlerde yapılan bu kutlamalara sadece bazı işyeri temsilcileri ve yöneticiler katılıyor, Türk-İş ve Hak-İş üyesi işçi ve emekçilerin çoğunluğu bu sendikalar tarafından alana taşınıyordu. Bu sene de deprem bu sendikaların bürokratları için bir duyarlılık kaynağı değil yeni bir bahane oldu. Türk-İş ve Hak-İş üyesi mücadeleci sendikacılar ve işçiler bu ayrı gayrılığa son verilmesi için mücadele etmelidir. DİSK ve KESK içinden de 1 Mayısların birleşik bir işçi cephesinin inşasına vesile edilmesi için çaba gösterilmelidir.

Örgütsüz işçiye bayram yok, zorunlu mesai zulmü var

1 Mayıs güya resmî tatil. Ancak örgütsüz fabrikaların ve işyerlerinin pek çoğunda zorunlu mesailerle işçilerin bayramlarını kutlamasına da dinlenmelerine de izin verilmedi. Meydanlara gelebilen işçiler genellikle sendikal örgütlülüğün olduğu fabrika ve işyerlerindendi. Bu durum örgütsüz fabrika ve işyeri bırakmamak hedefiyle sonuna kadar mücadele etmenin önemini hatırlatmalıdır. 1 Mayıs’a katılan her işçi ve emekçi sadece kendi işyerindeki sendikal örgütlülüğe sahip çıkmakla yetinmemeli, sendikasıyla ve partisiyle birlikte sorumluluk alarak örgütlenme çalışmalarında yer almalıdır. 

Fabrikalar yürüyünce 1 Mayıs coşkusu başka oluyor

1 Mayıslara işçi sınıfının örgütlü katılımı, kutlamaların kalabalık ve coşkulu geçmesinden öte bir anlam ifade ediyor. 1 Mayıs’ın anlamına ve mücadeleci içeriğine uygun kutlanması dediğimizde en başta işçi sınıfının kendi örgütleri ve talepleriyle alanda bir ağırlık oluşturmasını anlıyoruz. Bu da sendikaların, yönetici ve temsilcilerden oluşan temsili kortejlerin ötesine geçerek fabrikaları ve işyerlerini ayrı ayrı örgütleyerek alana taşımasını gerektiriyor. Bu yıl Maltepe’de metal işçilerinin Birleşik Metal-İş saflarında gösterdiği katılım bu açıdan örnek oldu. Hem kitlesellik hem de coşku metal işçilerinin fabrika fabrika oluşturduğu kortejlerle yukarıya taşındı. İşgallerden, grevlerden, direnişlerden gelerek 1 Mayıs’a katılan işçiler alana coşku kattı. Başta yaklaşan MESS süreci olmak üzere yeni mücadeleler için güç aldılar. Bu örneğin diğer sendikalara da yayılmasını diliyoruz. Devrimci İşçi Partisi olarak sınıfın taleplerini fabrikalardan alanlara taşıyan kortejlerini kendi kortejlerimiz gibi görüyor ve önemsiyoruz.        

Taksim işçiye kapatılamaz! Düzen siyasetinin icazetiyle kazanılamaz!

Bu yıl da 1 Mayıs’ta Taksim işçi ve emekçiye yasaklandı. Alana çıkmak isteyenler polis saldırısına uğradılar ve gözaltına alındılar. Bu esnada kitlesel kutlamaların yapıldığı meydanlarda sendika ve meslek örgütü liderleri 1 Mayıs’ın Taksim dışında kutlananan son 1 Mayıs olacağını bağırmaktaydı. Ne var ki bu iddia söz konusu sendika liderlerinin işçi sınıfına değil düzen siyasetine güvenlerini yansıtmaktaydı. Fabrika ve işyerlerinde yoğun bir çalışma ve örgütlenme ile sınıfı alanlara taşımanın özgüveni değildi bu. Bazı sendika ve şubeler dışında her zamanki gibi hazırlanmışlardı işçinin bayramına. Seçim sonuçlarının onlara Taksim kapılarını açacağına inanıyorlardı. Oysa Taksim kimsenin icazeti ile değil, işçi sınıfının örgütlü gücüyle kazanılmıştır. Yarın yine aynı şekilde kazanılacaktır. Kürsülerden ima edildiği gibi seçim sonuçlarına bağlı olarak yarın Taksim meydanındaki kürsülerden burjuvazinin iktidarına hürmetlerini sunacaklarsa Taksim kazanılmış bir meydan olmayacaktır. 1 Mayıs’ı kazanmak Taksim’i kazanmaktır ama ötesidir. 1 Mayıs’ı kazanmak meydanlarda işçi sınıfının iktidara aday bir siyasi odak olarak yükselmesiyle gerçekleşecektir.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Mayıs 2023 tarihli 164. sayısında yayınlanmıştır.