“Protesto”ya protesto

“Protesto”ya protesto

Fransız Marksist feylesof Louis Althusser felsefenin düşünce alanında sınıf mücadelesi olduğunu söylemişti. Düşünce kendini dil aracılığıyla ifade ettiğine göre, dil de bir sınıf mücadelesi aracıdır.

Burjuvazi ve ücretli düşünürler ordusu bunun derinlemesine farkındadır. Bu yüzden işçilere, emekçilere, yoksullara kapitalist düzeni pırıl pırıl gösterecek birtakım terimler icat etmek görevlerinin bir parçasıdır. Mesela evinde fareler, mahallesinde uyuşturucu satıcıları, işyerinde patronun gammazcıları cirit atan bir işçinin çocuğuna eğitim, ana babasına sağlık hizmeti bedava verilirse, bu kadarcık hizmetle bir “refah devleti” kurulduğu iddiası bunların mucizevi bir buluşudur. Düşünsenize dünyanın her yerinde insanlar yaklaşık 80 yıldır, sabah radyoda, öğlen işyerinde, akşam televizyonda, kapitalizmin bir “refah devleti” çağında yaşamakta olduğu iddiasını duyarak yaşıyorlar. İyi uykular!

Ücretli düşünürler ordusu bazen de bazı kelimeleri yasaklayarak yapar görevini. 20. yüzyılın ikinci yarısını “kapitalizm krizlerini artık kontrol altına aldı” budalalığı ile geçiren bu düşünürler, 21. yüzyıla girilirken “tarihin sonu”nu, yani kapitalizmin sonsuzluğunu ilan ettikten sonra 2008’de tarihin en büyük krizlerinden biriyle karşılaştılar. Reflekslerine söylenecek yok. Hemen bunun 1930’lu yılların Büyük Depresyonu’nun yeni bir versiyonu olduğunun halktan gizlenmesi gerektiğini anladılar ve “Büyük Resesyon” diye ekonomi biliminin temellerine bütünüyle aykırı bir sözde kavram icat ettiler! Solun safdilleri de o zamandan beri bu ucube terimle oyalanıyor.

21. yüzyılda sosyal bilimlerin en büyük buluşu: Protesto

Kelimelerin modası da oluyor. Burjuvazinin çıkarları gerektirdiğinde ücretli düşünürler hemen yeni bir “terim” uyduruyor, buna neredeyse bilimsel bir saygınlık kazandırıyorlar. 21. yüzyılda sosyal bilimlere en önemli katkı “protesto” terimi, nasıl da çabuk moda oldu.

“Kriz olmaz” diyen ücretli düşünürler ile aynı familyadan bir başka feylesoflar çetesi, kapitalizmin sonsuzluğu fikrini ciddiye alıp devrimi de tarihin dışına çıkarmıştı. Oysa 2008’in ayak izinde 2011’de Akdeniz tam bir devrim havzası haline geldi. Devrim bulaşıcı bir hastalıktır. Bir halk devrime kalkıştı mı başkaları da “biz ne duruyoruz?” diye sorar, “demek ki yapılabiliyormuş” diyerek kendi kapitalistlerine bir güzel girişirler. O yüzden aynen “Büyük Resesyon” gibi Mısır’ın, Tunus’un, Yemen’in, Bahreyn’in bir devrim yaşamadığı, İspanya, Yunanistan ve Türkiye’nin (Gezi olayı) birer halk isyanına sahne olmadığı fikrini yaymak gerekiyordu. İşte “protesto” ve “protestocu” terimleri bu ihtiyaçtan doğdu. İhtiyaç buluşun anasıdır denir ya. İhtiyaç olduğundan burjuvazinin medyası da üzerine atladı bu terimin. Artık bir ülkede devrim ya da isyan mı yaşanıyor? Bütün burjuva medyası filanca ülkede “protestolar” başladı diyor, meydanlarda polis dehşetine ve vahşetine göğsünü siper eden, hatta kurşunlanarak ölen insanlara da “protestocular”!

Paris Komünü’nde ve Ekim devriminde işçiler “devrimci” olarak anılır. Bugünün devrimlerinde barikata çıkanlar ise “protestocu”. Oysa halklar kendi eylemlerine “protesto” demiyor. Araplar Mısır ve Tunus’tan Sudan’a ve Lübnan’a kadar kendi hareketlerini “thawra” (“devrim”in Arapçası) olarak anıyor. Şili halkı şanlı 2019 mücadelesine La Revuelta (“isyan”ın İspanyolcası) adını takmış. Ama New York Times, Guardian, Le Monde, El Pais ve bütün “sosyal demokrat” ya da “liberal” basın, onlara “protesto” ve “protestocu” diyor.

Bu insanlar, hükümetler ve rejimler deviriyor. Hâlâ “protestocu”. Protesto, doğası gereği kısıtlıdır. Eylem içermez, var olanı sadece sözel olarak değiştirmeye yönelir. Oysa isyan eylemiyle sarsar, devrim, adı üstünde, devirir. Devrimler en sonunda başarısızlığa uğrayabilir. 20. yüzyılın en şanlı devrimlerinden bazıları (mesela 1919-1923 Alman devrimi veya 1936-39 İspanya devrimi) sonunda başarısız kalmış ya da daha kötüsü yenilmiştir. Bu onları devrim olmaktan çıkarmaz. Alman devriminin şehitleri Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve yoldaşları “protestocu” değildi!

Kardeşler, bu kelime sınıf düşmanınızdır, onu geldiği yere, burjuvazinin ideolojik heybesine geri gönderelim. Solda bu tuzağa düşen çok. Bu kelimeyi ağzınıza bile almayın. İngilizler “küreğe kürek demeli” der, Fransızlar “kediye kedi demeli”. İşçiler, köylüler, ezilenler, yoksullar da, dünyanın bütün dillerinde, hep beraber, devrime devrim demeli, ayaklanmaya ayaklanma, isyana isyan!

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2022 tarihli 159. sayısında yayınlanmıştır.