Ukrayna savaşında yeni evre savaşın karakterini değiştirmiyor: Barışa giden yol NATO’nun yenilgisinden geçiyor!

Ukrayna savaşında yeni evre savaşın karakterini değiştirmiyor: Barışa giden yol NATO’nun yenilgisinden geçiyor!

Rusya askerî olarak ele geçirdiği Donbas (Donetsk ve Luhansk), Herson ve Zaporijya’yı, bu bölgelerde yapılan referandumların ardından ilhak etti. Ukrayna’yı Rusya’ya karşı vekil olarak savaştıran ABD ve İngiltere’nin başını çektiği NATO bloku beklendiği gibi ardı ardına referandum ve ilhak kararlarını gayrimeşru ilan etti. ABD, Rusya’ya yönelik yeni yaptırım kararları aldığını açıkladı. Bu gelişme savaşta yeni bir evrenin başlamış olduğuna işaret ediyor. İlhak kararı bir süre önce Rusya’da ilan edilen “kısmi seferberlik” kararı temelinde 300 bin yedek askerin göreve çağrılmasıyla birlikte düşünüldüğünde savaşın kapsamının genişlemekte olduğu söylenebilir. Rusya artık ilhak edilen bölgelere yönelik saldırıları Rusya toprağına yapılmış saldırılar olarak değerlendirecek ve buna göre karşılık verecek. Yani Rusya’nın resmi söyleminde “özel askeri operasyon” olarak geçen savaş artık resmî olarak bir savaşa dönüşmek üzere.

Rusya’nın ilhak hamlesi askerî ve siyasî hedeflerini daraltıyor

Bu gelişmeyi tek başına savaşı büyütmeye yönelik bir iradi adım olarak değerlendirmek doğru değil. Zira söz konusu referandumlar ve ilhak kararının özelliği, Rusya’nın Ukrayna’daki siyasi hedeflerini genişletmesi değil daraltmasıdır. Savaşın başında Rus ordusu hem Rusya hem de Belarus üzerinden Kiev’e yürümüş, açıkça Zelenski hükümetini devirmeyi ve Ukrayna’yı iktidarın ortağı olan Nazilerden kurtarmayı (denazifikasyon) hedeflemişti. Savaşın seyri içinde Rusya Kiev ve Harkov kuşatmasını kaldırmış, askerî harekâtın Ukrayna’nın doğusuna ve güneyine odaklanacağını duyurmuştu. Son gelişmeyle odaklanma hem askerî hem de siyasi bir sınırlandırmaya dönüşmüştür. Artık Rusya sadece Donbas bölgesinin halen Ukrayna güçleri tarafından kontrol edilen yörelerinin askerî olarak kurtarılmasından bahsetmektedir. Ayrıca Ukrayna’nın NATO’ya katılmasının reddi ve engellenmesi de halen savaşın siyasi hedefleri içindedir.

Rusya askerî harekâtını sınırlandırırken karşı tarafı da aynı sınırlara çekmek üzere ikna edici değil caydırıcı olmak zorundadır. İlhak edilen bölgelere yapılan saldırıların Rusya toprağına yapılmış sayılacağına dair söyleme eşlik eden nükleer tehdit bu caydırıcılığın bir unsurudur. Bu nükleer tehdit kulağa çok şiddetli gelse de aslında Rusya daha fazla ilerlemeyeceğim ve Kiev rejimini değiştirmeye çalışmayacağım demektedir. Bu açıkça bir ateşkes fırsatıdır. Ancak Ukrayna’yı vekil olarak savaştırmakta olan NATO savaşın devamı yönünde irade ve inisiyatif göstermektedir. Ukrayna’da bağımsız bir siyasî irade olsaydı bu fırsatı değerlendirmesi aklın ve sağduyunun gereği olurdu. Ancak Kiev’de böyle bir bağımsız irade yok.

NATO’nun savaşı sürdürme ve tırmandırma iradesi sürüyor

Savaşın ilk döneminde barış olmasa dahi ateşkes için son derece umut verici bir diplomatik masa kurulmuştu. Bu masayı ABD ve İngiltere’nin savaşı devam ettirmek için sabote ettiği artık biliniyor. Zelenski de bu sabotajda kendisine verilen rolü oynayıp barış fırsatını teperek Ukrayna’nın başında bir NATO kuklası olarak bulunduğunu kanıtlamıştı. 6-7 Nisan NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı ardından bunu dünyaya duyuran da Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun şu sözleri olmuştu: “Ama NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı'ndan sonra kanaat oluştu; bu savaşın devam etmesini isteyenler de var, NATO'ya bağlı ülkelerin içinde savaş devam etsin arzusunda olanlar var. Savaş devam etsin, Rusya daha zayıflasın diye. Gerilesin diye. Putin değiştirilir diye.” Aynı toplantının ardından NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in “savaş uzun sürecek” açıklaması bir öngörüyü değil bir iradeyi yansıtıyordu. Bu irade sözde kalmadı ve bugüne kadar 50 milyar dolara yaklaşan bir askerî mali yığınakla, sofistike NATO silahlarıyla ve gönüllü adı altında sahaya sürülen NATO askerleriyle desteklendi. 

Şimdi Rusya tarafı, barış müzakerelerine başlamaya hazır olduğunu söylerken ilhak edilen bölgelerdeki halkın Rusya’ya katılma iradesine saygı gösterilmesini şart koşuyor. Zelenski ise masaya gelmek için açıkça Putin’in devrilmesini şart koşuyor. Bunu söylerken NATO’ya hızlandırılmış üyelik başvurusu yapılmasına dair kararnameyi imzalıyor. Zelenski NATO’ya bu başvuruyu yaparken kendisinin vekil bir güç olarak savaştığını da açıkça söylemekten çekinmiyor: “Fiilî olarak NATO yolumuzu çoktan tamamladık. Fiilî olarak İttifak'ın standartlarıyla birlikte çalışabilirliği zaten kanıtladık; bunlar Ukrayna için gerçek, savaş alanında ve etkileşimimizin tüm yönlerinde gerçek.” Bunlar Zelenski’nin sözleri. Bir Ukrayna-Rusya savaşı değil bir NATO-Rusya savaşı olduğuna dair başka kanıta gerek var mı? Zelenski bir nükleer savaş olasılığını tehdit olmaktan çıkarıp gerçek haline getirmesi muhtemel adımın Ukrayna’nın NATO’ya üye olması olduğunu bilmiyor mu? Ukrayna’nın NATO toprağı olması Kırım’la birlikte Donbas, Herson ve Zaporijya’da Rusya’yı otomatik olarak NATO’yla savaş haline sokacak. İki nükleer gücün açık bir savaşa girmesi halinde çatışmanın nükleer bir savaşa doğru tırmanmasını engelleyecek herhangi bir mekanizma icat edilmedi.

Elbette ki emperyalistler nükleer savaşı başlatma iradesini bir kukla olan Zelenski’ye bırakacak değil. Ukrayna’nın NATO’ya hızlandırılmış üyelik başvurusuyla ilgili ABD’nin “şimdi zamanı değil” cevabını vermesi bunun bir ifadesidir. ABD emperyalizmi nükleer tehdidini sürdürmekte ve bu tehdidi Zelenski eliyle güncel olarak masada tutmaktadır. Bu konuda Rusya’ya suç atan emperyalist söyleme asla kanmamak ve Ronald Reagan ve Gorbaçov’un 1987’de imzaladığı Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’ndan (INF) Ukrayna’da savaş başlamadan çok önce ABD’nin neden tek taraflı olarak çekildiğini sormayı unutmamak gerekir.

NATO’ların halkların kaderini belirlemesine hayır! 

Ukrayna’da savaş yeni bir evreye girmektedir ama savaşın niteliği değişmiş değildir. NATO ve vekilleri savaşın saldırgan ve haksız tarafı olmayı sürdürmektedir. Bu saldırganlık sadece Putin rejimini değil tüm dünya halklarını tehdit etmektedir. Bu gerçek ortadayken referandumları demokratik normlara uymadığı için tümden gayrimeşru ilan etmek NATO söylemine teslim olmak olur. Evet, referandumlar Rus ordusunun gözetimi altında yapılmıştır. Böyle bir savaş ortamında, bölge nüfusunun bir kısmının göç etmiş olduğu bir durumda parlamenter demokrasinin normlarının işletilmemiş olduğu açıktır. Ancak bu, Donbas, Herson ve Zaporijya’da yaşayan halkın Nazilerle birlikte yaşamama iradesinin gerçek, haklı, meşru bir irade ve tercih olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Referandumların kendi kaderini tayin ilkesi açısından biçimsel değerlendirmelere tabi tutulması yanıltıcıdır. Zira sadece Ukrayna’da değil, Ortadoğu’dan Asya Pasifik coğrafyasına kadar ABD’nin NATO’nun Kuzey Atlantik ve Avrupa’da gördüğü işlevin benzerini görecek yeni NATO’lar inşa ederek dünyanın geleceğini konvansiyonel ve nükleer zor kullanarak belirlemeye çalıştığı bir dünyada yaşıyoruz.  

Putin’in savaş içinde benimsediği taktik ve stratejiler yaşanan savaşın niteliğini değiştirmez. Dünya işçi sınıfının ve ezilen halklarının çıkarı bu savaşta emperyalizmin yenilgisinden yanadır. Son gelişmelerden çıkarılacak bir ders varsa o da şudur: Emperyalizme karşı burjuva iktidarların savaşı sınırlı kalmaya mahkûmdur. Putin’in milliyetçi savaşının sınırları dünya işçi sınıfını bağlamaz ve sınırlandıramaz. Ukrayna’daki savaşın emperyalist merkezlerde hızlandırdığı ekonomik çöküntüyle birlikte büyük bir sınıf savaşı başlamaktadır. Emperyalizmi nihai olarak yıkacak ve dünyaya barışı getirecek olanın bu savaştaki devrimci zaferimiz olacağını unutmamalıyız.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ekim 2022 tarihli 157. sayısında yayınlanmıştır. Bu yazıyı Gerçek'in podcast hesaplarından sesli olarak dinlemek için aşağıdaki resmin üzerine tıklayın. 

Ukrayna savaşı podcast