Trotskiy işçi sınıfının kavgasında ve dünya devrimi mücadelemizde yaşıyor!

Trotskiy

Lev Davidoviç Trotskiy 85 yıl önce Stalinist bürokrasinin bir ajanı tarafından Meksika’da katledildi. Trotskiy, 1905 devriminde Petrograd İşçi Sovyeti’ne başkanlık eden, Ekim devriminin iki büyük önderinden biri olan, işçilerin ve köylülerin Kızıl Ordusu’nu kurarak 14 emperyalist ülkenin desteklediği işçi ve köylü düşmanı, Çarlık yanlısı Beyaz Ordu’yu yenilgiye uğratan, emperyalizme karşı “bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halklar birleşin” şiarıyla dünya devriminin partisi olarak kurulan Komünist Enternasyonal’in iki onursal başkanından biri olan, Sovyet devletinin bürokratik yozlaşmaya uğramasına karşı mücadele eden, Stalinist bürokrasi onu devrimin topraklarından sürdüğü zaman pes etmeyerek dünya devriminin ve proletarya enternasyonalizminin öncü partisini yeniden inşa etmek için IV. Enternasyonal’i kuran büyük devrimci önderimizdi. Öldürüldüğünde Stalinist bürokrasi Sovyet işçi sınıfının ve devrimcilerinin gönlünden ve aklından hiç gitmeyen hasmından kurtulduğunu düşünürken, emperyalizmin dünya devriminin yılmaz liderinin ölümünden duyduğu memnuniyeti Winston Churchill, Sovyet elçisiyle yaptığı sohbette şöyle ifade ediyordu: "Trotskiy'den nefret ediyorum! Stalin'in ondan intikam alması çok iyi bir şey."

Trotskiy 17 yaşında devrimci, 18’inde ise Marksist oldu. Akranı olan yoldaşı Sokolovski’ye “Artık zamanı geldi.” demişti: “Harekete geçmeliyiz!”. Arkadaşı “Ama nasıl nereden başlayacağız?” diye sorunca genç Lev Davidoviç’in cevabı şuydu: "İşçileri bulmalıyız, kimseyi beklememeli, kimseye sormamalıyız, sadece işçileri bulmalıyız ve işe koyulmalıyız." O günden itibaren son nefesine kadar devrimci Marksizme sadık kalarak işçi sınıfının dünya devrimi için mücadele etti. Trotskiy sürekli devrim teorisiyle geri kalmış ülkelerde işçi sınıfının, burjuvazinin “demokratik” görevlerini de üstlenerek iktidara yürüyebileceğini ortaya koymuştu. Ekim devrimi bu teorinin doğruluğunu kanıtladı. Sovyetler Birliği’nde Stalinist bürokrasi işçi devletinin altını oyarken Trotskiy, Sol Muhalefet’i kurarak bu gerici dönüşüme karşı savaştı. Bu bürokrasi dünya devrimi programından kopup ona karşı savaş açtığında Dördüncü Enternasyonal’i kurup bir avuç kadro ile dünya devriminin tarihsel yükünü sırtladı. Trotskiy faşizm denilen barbarlığı da en doğru şekilde tanımladı ve işçi sınıfının önüne onu yenmek için bir program sundu. Nitekim o, teorisiyle işçi sınıfına doğru bir rehber olurken pratiğiyle önderlik etti ve en zor zamanlarda yıkılmayarak işçi sınıfının tarihsel davasına hep sadık kaldı.

Trotskiy’in katledilişinin ardından 85 yıl sonra bugün kapitalizm ölüm döşeğinde kıvranırken dünyayı barbarlıkla karşı karşıya getiriyor. Kapitalizmin ölümcül krizi proletaryanın devrimci görevlerini daha da acil kılıyor. Proletarya ise önderliğini arıyor. Devrimler, karşı-devrimler kapımızda. Faşizm ve dünya savaşı tehlikesi tüm insanlığın karşısına dikilmiş durumda. Tüm bunların karşısında sosyalizm işçi sınıfının ve tüm ezilenlerin tek kurtuluş umudu. Bugün işte bu tarihsel sorumlulukla Trotskiy’in bize bıraktığı devrimci Marksist mirasa sahip çıkmalı, aynı Trotskiy gibi son nefesimize kadar bu mücadeleyi büyütmeli ve dünya devrimini zafere ulaştırmalıyız! Trotskiy’e en büyük teşekkürümüz ve armağanımız işte bu dünya devrimi olacaktır! Yaşasın Trotskiy, yaşasın sosyalist dünya devrimi!