Direnişi yenemeyen Siyonizm ayakta kalmak için dünya savaşını kışkırtıyor

Direnişi yenemeyen Siyonizm ayakta kalmak için dünya savaşını kışkırtıyor

Nisan ayının başında, Suriyenin başkenti Şam’da bulunan İran Büyükelçiliği bombalandı. Büyük kalibreli füzelerle vurulan elçilikte, İran’ın Filistin direnişine yardıma odaklanan Kudüs Gücü’ne ve Devrim Muhafızları’na bağlı yedi subay ya da komutan hayatını kaybetti. Siyonistler resmî bir açıklama yapmamış olsa da (yurtdışındaki bu tarz saldırılardan sonra Siyonist İsrail hiçbir zaman resmî olarak saldırıları üstlenmiyor) İran elçiliğini bombalayanın Siyonist İsrail olduğunu bütün dünya biliyor. Bu saldırı şu ana kadar az görülmüş bir hoyratlıkta. Uluslararası hukuk kurallarında dahi, elçilik ve konsolosluk gibi diplomatik kurumlar savaşta dokunulmayacak bölge kabul ediliyor. Tam da bu sebeple İran, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyini saldırıyı kınama çağrısı yaptı. Ancak başarılı olamadı. Bu saldırının, Kasım Süleymaninin Irak’ta öldürülmesinden sonra, son yıllarda gördüğümüz en büyük jeopolitik provokasyon olduğunu söyleyebiliriz. İran’ın bu terörist saldırılara karşı askeri misillemesi meşru müdafaa karakteri taşımaktadır. ABD ve İngiliz emperyalizmi başta olmak üzere Batı emperyalizmi saflarından “İsrail’in kendini savunma hakkı”ndan bahseden açıklamaların hiçbir geçerliliği yoktur. Bu açıklamaların ve İsrail’in yanında alınan tutumların tek bir anlamı vardır. O da bu açıklamaları yapan devletlerin sadece İsrail’in Şam’daki terör saldırısını değil aynı zamanda Gazze’de sürmekte olan soykırımın da suçunu üstlenmesidir.

Filistin direnişine diz çöktüremeyen İsrail’in sinsi hamlesi

İşe ilk önce İsrail’in neden Şam’daki elçiliği hedef aldığını sorarak başlamak gerekir. Gazze’de süregelen katliama karşı duyduğumuz öfke yüzünden “çünkü İsrail teröristtir” deyip geçmemeliyiz. İsrail teröristtir. Ama Siyonistler ahmak teröristler değil, sinsi teröristlerdir. Bu hamleyle güdülen hedefi gözden kaçırmamalıyız. Altı ayı aşkın bir süredir devam eden Gazze’ye yönelik saldırılar, İsrail’i tarihinde görülmemiş büyüklükte bir krizle karşı karşıya getirdi. Tüm emperyalist dünyanın açık desteğiyle, altı ay boyunca en cani, en vahşi yöntemlerle yürütülen savaşın sonunda Filistin direnişi ve direniş örgütleri çok şehitler vermiş ama yenilmemiştir. Her gün Siyonist medya ölen işgalci askerlerin haberlerini geçerken ve direniş örgütleri çeşitli askerî eylemlerin videolarını yayınlarken, Siyonistler de onları destekleyen emperyalistler de savaşın Filistin direnişinin yok olmasıyla biteceğine olan inançlarını kaybetmiş durumdalar. Yani elimizdeki ilk veri bu: Siyonizmin destekçisi emperyalistlerin önünde “savaş şu kadar daha sürerse direniş çöker” diye bir tarih yok. Denklemin ilk parçası Filistin direnişinin tarihe geçecek askerî başarısıdır. Bu başarı sadece İsrail ordusuna ciddi ölçüde zarar vermemiş aynı zamanda zaten iç politikada sıkışmış durumda olan Netenyahu’yu ve savaş kabinesini bir siyasi krize doğru sürüklemektedir.

Dünyada hava Siyonizmin aleyhine dönüyor

Bu büyük kavganın başını direniş çekiyor ama ne mutlu bize ki dünyanın emekçi halkları direnişi yalnız bırakmadı. Dünyanın dört bir yanında, hem Batı Asya’da hem emperyalist Batı’da emekçi halk ve gençlik, değişen tempoda da olsa aylardır Filistin’e destek olup Gazze’deki soykırımın önüne geçmek için sokaklara dökülüyor, eylemler düzenliyor, kampanyalar örgütlüyor. Bunun bir sonucu olarak özellikle 7 Ekim sonrasında Siyonistlerin propaganda tufanına büyük oranda ikna olan Batı ülkelerinin halkı da tavır değiştirmeye başlıyor. Bunun en çarpıcı örneklerinden birinde, kendi tarihindeki Yahudi soykırımının da etkisiyle kraldan daha kralcı, İsrail’den daha Siyonist olan Almanya’da yapılan anketler halkın yüzden 61’inin İsrail’in savaşı yürütme biçimini onaylamadığını gösteriyor. İsrail’i desteklemenin ulusal kimliğin parçası haline geldiği Almanya’da yaşanan bu değişim, bütün Batı dünyasındaki değişen kamuoyunun sınırlı ama çarpıcı bir örneği.

Almanya’ya ek olarak İsrail’in arkasındaki en büyük güç olan ABD’de de benzer bir gelişme söz konusu. Başkanlık seçimlerine doğru giden ABD’de mevcut başkan Joseph Biden, Demokrat Parti’nin ön seçimlerinde özellikle işçi hareketinin giderek artan oranda protesto oylarıyla karşılaşıyor. Bu tepkinin sebebi Biden’ın Filistin’de soykırımı himaye eden utanç verici politikası. Yani savaşın, direnişin yenilgisiyle biteceğinden ümidini kaybeden Batı dünyasının liderleri, İsrail’e açık kredi vermeye devam ettikleri her gün kendi ülkelerindeki siyasi desteklerinin aşındığına şahit oluyorlar. Denklemin ikinci parçası, dünya çapındaki toplamına bakarsak 21. yüzyılın en büyük kitle hareketi olan Filistin’e destek eylemlerinin de etkisiyle dünya halklarının yüzünü Filistin’e dönmesidir.

Siyonizm Batı’da kaybettiği desteği savaşı yayarak telafi etmeye çalışıyor

Denklemin bu iki parçasının doğurduğu sonuç, bize Siyonist İsrail’in Şam saldırısı ile ne hedeflediğini net bir şekilde anlama fırsatı sunuyor. Yukarıda saydığımız iki faktörün etkisiyle, hem dünya genelinde hem de emperyalist dünya özelinde İsrail devasa bir diplomatik kriz yaşamaktadır. Emperyalizmin ve sömürgeciliğin boyunduruğunu daha önce hissetmiş olan halkları bu yazı özelinde bir kenara bırakalım. Ama bizzat emperyalist dünyada görülmeye başlayan çatlaklar, Siyonist İsrail için varoluşsal bir krizin nüvelerini taşımaktadır. Bu çatlakların, emperyalizmin Siyonizme desteğinin bitmesi sonucunu doğuracağını düşünmek hayalcilik olur. Fakat İsrail’in tarihi boyunca, özellikle de 1967 sonrasında rahatça ve tartışmasız biçimde yararlandığı emperyalizmin mutlak desteğinin kesilmesi ihtimali dahi, Siyonistleri ürpertiyor olsa gerek. Bunun sebebi basit: İsrail sadece emperyalizm ile ittifak yapan normal bir ülke değil, varlığını bu desteğe borçlu yapay bir sınır karakoludur. Emperyalizmin askeri, finansal ve diplomatik desteğinden yararlanamayan bir İsrail’in, Ortadoğu halklarının hıncından uzun süre kaçabilmesi ve hayatta kalması ihtimal dahilinde bile değildir. Bu durumda, başemperyalist, ABD Başkanı Joseph Biden’ın ateşkesten bahsetmeye başlaması, emperyalist Fransa’nın Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un İsrail’e yaptırım uygulamaktan söz eder olması ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerden İspanya ve İrlanda’nın (muhtemelen Norveç, Malta ve son seçimlerde Rus yanlısı bir iktidarın başa geldiği Slovakya’nın da katılımıyla) bu yaz Filistin devletini tanımaya hazırlandığını söylemesi Siyonistleri hamle yapmaya mecbur etmektedir.

Tekrar edelim, bu söylediğimiz emperyalizmin Siyonizme desteklerini çekmesini beklediğimiz anlamına gelmiyor. Bilakis var olmak için emperyalizm Siyonizme, Siyonizm de emperyalizme mecburdur. Ama bu çatlakların varlığı dahi Siyonistleri hamleye zorlamak için yeterlidir.İşte tam bu sebeple, emperyalist-Siyonist bloktaki nüve halindeki çatlakları giderip, İran tehdidine karşı ABD başta olmak üzere emperyalistleri etrafına toplamak için, Siyonist İsrail savaş hukukunda dahi yeri olmayan bir adım atarak, bir elçiliği uzun mesafeli füzelerle bombalama yoluna gitmiştir. Hedef, İran’ın olası hamleleri sonrasında, Batı Asya’da emperyalist zincirlerin aynı şekilde kırılmadan devam etmesi için, Siyonistlere ihtiyaç duyduklarını hatırlatmaktır.

İran’ın İsrail saldırısına misilleme yapma hakkı vardır ve meşrudur

Bu yolda, başta Batı Asya olmak dünya çapında milyonlarca belki on milyonlarca insanın canına mal olacak bir Üçüncü Dünya Savaşı, Siyonizm için kabul edilebilir bir risktir. Nitekim Siyonizm’in manevrası en azından kısmi bir başarı yakalamış, ABD’nin İsrail’in nasıl savunulabileceğini planlamak için bu ülkeye en üst düzey generallerinden birini yollaması sonucunu doğurmuştur.

İran intikam yeminleri ediyordu. 13 Nisan günü, Birleşik Arap Emirlikleri’nin Fuceyra kenti açıklarında, İsrail iltisaklı bir gemiye İran’ın el koyması bir ilk hamle oldu. Emperyalistlerin istihbaratı da her an büyük bir saldırı beklediklerini söylüyordu. 13 Nisan gecesi beklendiği gibi İran İsrail’e İnsansız Hava Araçlarıyla (İHA) ve füzelerle hava saldırısı başlattı. İran’da molla rejimi açık savaşa girmeden, bu tür hamlelerle hem ülke içindeki prestijini hem de ülke dışındaki caydırıcılığını yeniden kurup kuramayacağını anlamaya çalışacaktır.

İran’ın sıradaki hamlesi ne olursa olsun, dizginlerinden boşalmış olan Siyonizm ve emperyalizm dünyayı nükleer silahların devreye girebileceği bir savaşın ucuna getirmiş bulunuyor. Yani saldırgan taraf, haksız taraf İsrail’dir ve ABD başta olmak üzere onu destekleyen güçlerdir. İran’ın askerî misillemesi ister İsrail’e ister işbirlikçilerine isterse de doğrudan ABD güçlerine yönelik olsun haklı ve meşrudur. Ancak Siyonist ve emperyalist terörün yenilgiye uğratılması salt İran’daki rejimin askerî, siyasi, diplomatik eylemleriyle mümkün olamaz. Bu konuda dünya halklarının İran’daki rejime herhangi bir güven duyması da söz konusu olamaz. Öte yandan Filistin dostu kampı bölmek ve zayıflatmak üzere devreye sokulan İran aleyhtarı mezhepçi kara propagandaya ise asla prim verilmemelidir.   

Dünyayı ateşe atan Siyonist ve emperyalist terör yenilmelidir!

Dünya halkları bu tehdidi yenmek zorundadır. Batı Asya halkları için özellikle emperyalizmin sınır karakolu olan Siyonist kanser hücresinin bölgenin bağrından sökülüp atılması öncelikli bir görev olarak duruyor. Bu görevin ifasında başı Filistin direnişi çekmektedir. Dünyanın her köşesinde Filistin dostu emekçi halklar, dayanışmayı anti-emperyalist bir nitelik kazandırmalı ve bu doğrultuda emperyalist ve işbirlikçi iktidarlara karşı mücadeleyi yükseltmelidir. Direnişin sözde değil özde dostu olanlara Türkiye’de düşen ise, İsrail’e can damarı olan ticaretin tamamen kesilmesi, Siyonizme kalkan olan İncirlik ve Kürecik üslerinin kapatılmasıdır. Bilhassa Kürecik üssü tam da bugünler için İran’dan gelecek olası bir müdahaleye karşı İsrail’e kalkan olmak üzere kurulmuştur. İktidarın bu üsten sadece NATO’ya bilgi paylaşımı yapıldığı, İsrail’e istihbarat verilmediğine dair açıklamaları boş laftır. Kürecikten ABD’ye ulaşan en ufak bir bilgi kırıntısının İsrail’e aktarıldığından kuşku duyulamaz. İsrail’in NATO üyesi olmaması sadece bir formalite meselesidir. İsrail, NATO’nun en önemli ortaklarından biridir. NATO ilk günden itibaren Siyonist soykırım saldırısının ortağıdır. Bu açıdan Türkiye’deki Filistin dostu halkımız Siyonistlerin arkasını kollayan büyük ağabeyi NATO’dan Türkiye’nin çıkması ve NATO’nun yıkılması için mücadeleye atılmalıdır.