Sudan’da kanlı dönüm noktası

Sudan’da kanlı dönüm noktası

Arap dünyasının en güney uçlarından biri olan Sudan’da, kanlı ve gerici bir iç savaş 2023’ten bu yana devam ediyor. Gerçek gazetesi okurları hatırlayabilir, Sudan 2018-19 yıllarında, Arap devrimlerinin ikinci dalgasının Cezayir ile birlikte başını çekmişti. Devrim için ayağa kalkan halk, ülkedeki 30 yıllık Ömer el-Beşir istibdadını devirmeyi başarmıştı. Bunun ardından asker yönetime el koymuş, halkın direnci ile bazı ara formüller bir süre uygulansa da 2021 yılında iktidardaki bütün sivil unsurlar uzaklaştırılarak, ülkede bir genelkurmay darbesi gerçekleşmişti. İki yıllık sancılı bir dönemin ardından ise, bu darbeyi bir ittifak içerisinde gerçekleştiren ve ülke içerisinde iki ayrı ordu gibi kendi emir-komuta zincirine ve cephaneliğine sahip olan iki güç (İran’da ordu ve Devrim Muhafızları arasındaki ilişkiye benzetilebilir) bu sefer birbiriyle kozlarını paylaşmaya girişmişti. Bu güçler Genelkurmay Başkanı Abdülfettah el-Burhan’ın liderliğindeki Sudan ordusu ve Hemidti olarak anılan Muhammed Hamdan Dagalo’nun başını çektiği Çevik Destek Güçleri (ÇDG) idi. ÇDG’nin, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) doğrudan desteğine sahip olduğu da biliniyor.

İki yılı aşan bu savaş oldukça kanlı bir yol izledi. Zaten fakir bir ülke olan Sudan’da, savaş sebebiyle yaşanan kıtlıktan ölenleri de eklersek, 700 bine yakın kişinin hayatını kaybettiği belirtiliyor. Şimdi bu savaşta hem insani hem de stratejik bir eşik aşıldı. Sudan’ın batısında, Darfur bölgesinde bulunan el-Faşir kenti uzun süren bir kuşatmanın ardından ÇDG’nin eline geçti. Savaş boyunca, 21. yüzyılda belki de ancak Siyonist İsrail’le kıyaslanabilecek bir canilikle hareket etmiş olan ÇDG güçleri, el-Faşir kentinde adeta Ortaçağ katliamlarını andıran bir terör estirmeye başladı. Uluslararası gözlemciler el-Faşir’de ilk gün yaşanan sivil katliamının, Ruanda soykırımının ilk günüyle kıyaslanabilir ölçüde olduğunu aktarıyor. Katliamın bu seviyede olmasının bir sebebi, ÇDG’nin uzun süren kuşatma sonrası intikam almak istiyor olması. Fakat bir sebebi de Sudan’daki Arapça konuşmayan ve Müslüman olmayan Afrikalı azınlığı bastırmak amacıyla kurulmuş bir güç olan Cancavid milislerinin temelinde oluşturulan ÇDG’nin, Darfur’da her daim yerel halka akıl almaz bir gaddarlıkla yaklaşmış olması. Şimdi bu iki faktör birleşince, 21. yüzyılın en büyük katliamlarından biri gözümüzün önünde yaşanıyor. El-Faşir’in düşmesinin bir büyük önemi ise artık Sudan’ın batısında ve başta Darfur’da bütün büyük yerleşimleri ÇDG’nin, doğuyu ve başkent Hartum-Omdurman’ı ise ordunun kontrol ediyor olması (güneyin bir kısmını kontrol eden ve oradaki kara Afrikalı azınlığı temsil eden Sudan Halk Kurtuluş Hareketi de bir süredir ÇDG ile ittifak içerisinde). Coğrafi olarak bu kadar net olarak birbirinden ayrılmış iki iktidarın bulunması, Sudan’ın fiilî olarak Batı-Doğu ekseninde bölündüğü bir tablo yaratıyor.

Peki buraya nasıl geldik? İlk hatırlatılması gereken, işlerine geldiğinde dünyaya insanlık dersi vermeye bayılan Batılı emperyalistlerin, müttefikleri olan BAE’yi gücendirmemek için katliam karşısında kıllarını kıpırdatmadan oturmaları. Fakat bir diğer sorumluluk da halklar sokağa inip, müstebit rejimleri ve emperyalizmin işbirlikçilerini devirmeye giriştiğinde hemen “şiddete başvurmayın, aman silaha dokunmayın” diye feryat figan edenlerde. Halk kitleleri sokağa çıkıp, adeta ulusu yeniden şekillendirmeye girişmişken, son adımı atıp emekçi halkın düşmanlarını cebren dize getirmediğinde ne oluyor görüyor musunuz? Halkının canını savunmak isteyen, halk ayağa kalktığında ona barışçıllık, itidal dersi verenleri duyar duymaz Sudan’ı hatırlasın. Emekçi halk ayağa kalktığında itidale davet edenler nerede olursa olsun yeni el-Faşir’lerin yolunu yapıyor demektir.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2025 tarihli 194. sayısında yayınlanmıştır.