Hep patronlar güldü, gülme sırası bizde

Hep patronlar güldü, gülme sırası bizde

Erdoğan milyonları açlık sınırının altındaki ücretlere mahkûm etti. Ülkeyi ağır bir borç batağına soktu. Seçimlere kadar bir kriz yaşanmasın diye de para basmaya, kredi musluklarını açmaya devam ediyor. Sorunları erteledikçe büyütüyor. Adeta seçimden sonra tufan diyor. Yani hastaya aspirin veriyor. Ateş düşüyor düşmesine de bu sefer de beyin kanaması tehlikesi beliriyor. Enflasyon yavaş yavaş yoksullaştırır. Halk için işsizlik beyin kanaması gibidir.  Erdoğan bir şekilde iktidarı elinde tutarsa seçim sonrasına ertelenen tüm faturayı halka ödetmeye, işçiyi, emekçiyi, yoksulu bayıltana kadar kemer sıktırmaya hazırlanıyor. Malum bu düzende patronlar kemer sıkmaz, işten çıkarma yapar. Bu da bir işsizlik dalgasını beraberinde getirir. Emperyalistler de tek kuruşunu bırakmazlar. Erdoğan, halka kemer sıktırırken emperyalist tefecilere milyarlarca dolar borç faizini tıkır tıkır ödeyecektir. Emperyalistleri bugüne kadar hiç üzmedi. Yine üzmeyecek. Emekçi halktan itiraz eden olursa da terörist ilan ederek istibdadın sopasını başına indirecek. O halde Erdoğan’a oy yok!

Ama Kılıçdaroğlu da aynı şeyi yapacak. Erdoğan’ın vatan, millet, bayrak, ezan diye yaptığının aynısını enkaz devraldık edebiyatıyla yapacak. Esnek çalışmayı dayatan hatta kıdem tazminatı hakkına bile göz koymaya cüret eden bir kemer sıkma programını Millet İttifakı’nın mutabakat metnine aldılar. Kemer sıkma programı demiyorlar adına. Sermaye için güven ortamı diyorlar. Kılıçdaroğlu’na bakarsanız Erdoğan’ın Türkiye’yi Anonim Şirket gibi yönetmesine karşı. Ama yanına Erdoğan’ın CEO’su Babacan’ı almış! Erdoğan gibi Kılıçdaroğlu da para için Londra’nın kapısında. (Merak etmeyin Erdoğan da Körfez’in parasını Londra üzerinden getiriyor!) Emperyalistlere sadece faizleri tıkır tıkır ödemeyi değil daha fazla daha fazla borçlanmayı vadediyor. Kısacası Kılıçdaroğlu sermayeye ve emperyalizme Erdoğan’ın son kullanma tarihi bitti, taze mal geldi diyor! Onlara da oy yok!

Peki ne yapmalı o zaman? Her şeyden önce seçimden sonra her koşulda gelecek olan tufana hazırlıksız yakalanmamalıyız. İşçi ve emekçi için hazırlık demek örgütlenmek demektir. Mesela yakın tarihimize bakalım. 70’li yıllarda sanayide ve birçok sektörde işçiler emekli olduklarında rahatlıkla ev sahibi olabiliyordu. O dönemleri yaşayanlar bunları anlatır. Bugünden ne kadar farklı olduğunu söylerler. Rakamlar da bunu gösteriyor. İmalat sanayiinde 1970’ten 1978’e kadar reel ücretlerin ciddi şekilde yükseldiği, katma değer içindeki ücret payının ise 1978-1979 yıllarında yaşanan daralmaya rağmen 1980’e kadar artışını sürdürdüğü istatistiklerle sabit. Yani o dönemde de ekonomik kriz var. Ecevitler, Erbakanlar, Türkeşler, Demireller ülkeyi 70 sente muhtaç etmiş. Ama bir şekilde faturayı bütünüyle işçi sınıfına ödetememişler. Neden?

Cevabını bulmak isteyen o dönemin işçi mücadelelerini anlatan kitapları okuyabilir. Gerçek gazetesinde defalarca yazdık onlara bakabilir. Ya da isteyen artık filmini de izleyebilir. Zafer Aydın, Cihangir Köse ve Nesrin Uçar’ın “İşçilerin Haziran’ı” isimli belgeseli 1 Nisan günü galasını yaptı. Belgesel, 15-16 Haziran 1970’teki işçi ayaklanmasını, işçilerin günlerce İstanbul’u ve Kocaeli’ni zapt ederek fiilen kapatılmak istenen DİSK’e sahip çıktıklarını anlatıyor. Sadece şu kadarını söyleyelim. 15-16 Haziran’ın ardından 12 Mart darbesi oldu, her türlü baskı yaşandı ama işçi sınıfı örgütlü gücünü 70’li yıllara taşıdı. Bunda en büyük pay eninde sonunda DİSK’in kapanmasına engel olmuş olan 15-16 Haziran işçi ayaklanmasındadır. İşçiler örgütlülüğünü korudu, 70’li yılları grevlerle, direnişlerle, fabrika işgalleriyle doldurdu. 1980’e doğru giderken patronlar işçiyi ikna etmesi için Ecevit’e başvuruyor, olmayınca Milliyetçi Cephe’yi öne sürüyor, sokaktaki faşist teröre bel bağlıyor, sonunda da darbeci Kenan Evren’e sığınıyorlardı. İşçiler ise her sektörde grevlerle haklarını ve ücretlerini iyileştiriyor, siyasi baskıları püskürtüyor, darbe ürünü DGM’yi (askeri rejim mahkemeleri olan Devlet Güvenlik Mahkemeleri) eziyor ardından MESS’in karşısına dev bir grevle çıkıyordu. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı patronların patronu Halit Narin, işçi sınıfını bastıran örgütlerini dağıtan kanlı darbeyi “bugüne kadar işçiler güldü bundan sonra gülme sırası bizde” diye selamlıyordu.

O gün bugün ANAP’ı, SHP’si, DYP’si, DSP’si, AKP’si birbiri ardına geldi gitti, gülen hep patronlar oldu. Gülme sırası bize gelecekse yol belli… İşçi sınıfına örgüt gerek, parti gerek, yeni 15-16 Haziranlar gerek! Anketlere bakıp papatya falı açmaya gerek yok. Geleceğe umutla bakmak isteyen işçi mücadelelerine baksın. Son dönemde Erdoğan’ın grev yasağına grev yaparak çöpe atan metal işçileri ne kadar ücret alıyor? Ben yazmayayım araştırın sorun. Atla deve değil. Emeklerinin karşılığı da değil. Ama açlık sınırında da değil! Göreceksiniz ki örgütlü olursak “kırk satır mı kırk katır mı” seçimi yapmak zorunda kalmayız. Gelin seçimimizi 14 Mayıs’tan önce hemen şimdi mücadeleden ve örgütlenmeden yana yapalım. 1 Mayıs’ta meydanlarda buluşalım! Çünkü “hürriyet işçilerle gelecek!”

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Nisan 2023 tarihli 163. sayısında yayınlanmıştır. Bu yazıyı Gerçek'in podcast hesaplarından sesli olarak dinlemek için aşağıdaki resmin üzerine tıklayın. 

Levent Dölek Nisan 2023 köşe podcast