Kötülüğün sınıf karakteri ve Mehmet Türkmen’in sınıf mücadelesi

Tüm Türkiye’nin CHP’li belediyelere yönelik hukuki kılıfa sokulmuş siyasi operasyonları tartıştığı, hukuksuzluğun, keyfiliğin kol gezdiği, masumiyet karinesinin ayaklar altına alındığı bir ortamda Gaziantep’te bir dava görüldü. Tekstil işçilerinin lideri Birtek-Sen Genel Başkanı Mehmet Türkmen yargılanıyordu. Bu davada bulunmak ve Mehmet Türkmen’in yanında olmak bir sınıf dayanışması göreviydi. Devrimci İşçi Partisi’nin dayanışmasını göstermek, onun mücadelesini takdirle takip eden ve örnek alan öncü işçilerin selamlarını iletmek için oradaydık.
Mehmet Türkmen, Şubat ayında Başpınar’da binlerce tekstil işçisinin sefalet ücretlerine karşı artık yeter diyerek fiili grevlere girdiği mücadele dolayısıyla “suç işlemeye tahrik” ve kötü ünlü 301. Maddeden yargı organlarını aşağılamaktan suçlanıyordu. Eylemler süresince gözaltına alınmış, tutuklanmış, bir ay cezaevinde kaldıktan sonra ev hapsine çıkartılmıştı. Daha sonra ev hapsi uygulaması da kaldırılmıştı. Ama ev hapsi sürecinde hastaneye gittiği gerekçe gösterilerek (gerekli bildirimleri de yaptığı halde) yeniden ev hapsine alındı. İşçilerin önderi dört aydan fazla fiilen sendikacılık yapamaz hale getiriliyordu. Anayasa’nın örgütlenme, sendikalaşma, toplanma haklarını düzenleyen maddeleri ayaklar altına alındı. Aylar sonra 4 Temmuz’da görülen duruşmada Mehmet Türkmen emeğin haklarını müdafaa eden ve istibdadı yargılayan bir savunma yaptı. Ev hapsi kaldırıldı ama savcı mütalaasında halen ceza verilmesi isteniyordu. Duruşma ertelendi.
Şubat ayında Gaziantep’i saran işçi eylemleri kontrol altına alınamamış, büyüdükçe büyümüş, fabrikadan fabrikaya sıçramıştı. Patronlar, işçilerin insanca yaşam için talep ettiği ücretleri kabul etse, hatta oraya bile gitmeye gerek yok işçilerle insan gibi pazarlığa otursa mesele çözülecekti. Ama hayır. Patronlar işçileri köleleri olarak görüyordu. Patronlar görüşmeye işçileri değil valiyi çağırdılar. Çakarlı araçlar geldi. İçeride toplantı yapıldı. Toplantı bitmeden patronların korumaları gelip “eyleminiz yasaklandı birazdan gelip sizi dağıtacaklar” diyerek işçileri tehdit etti. İşçiler, valiliğin eylemleri yasaklama kararını daha resmi olarak ilan edilmeden patronun korumalarından duyuyordu. Mehmet Türkmen’in tahrik ettiği iddia edilen suç, valilik yasağına rağmen işçileri eyleme çağırmak. Sendika, Valilik tarafından alınan yasaklama kararını idare mahkemesine götürdü. İdare mahkemesi yasağı hukuka aykırı buldu, iptal etti. Bölge idare mahkemesi iptal kararını kesinleştirdi. İşçi eylemlerinin suç olmadığı tescil edildi. Ama hâlâ Mehmet Türkmen’in, suç işlemeye tahrikten yargılanmasına devam ediliyor.
301. Maddeye konu olan eylemleri ise, yaşanan bu olay sonrası valinin hukuku ayaklar altına aldığını söylemek ve yargıyı patronların istekleri doğrultusunda hareket etmekle eleştirmek. Öyle farazi eleştiriler değil bunlar. Valiliğin yasaklama kararının nasıl alındığını söyledik. Başkanın tutuklanmasında da yargının fecaatine tanık oluyoruz. Polis şefleri savcılığın odasına defalarca girip çıkarken ve uzun görüşmeler yapılırken, Mehmet Türkmen de kapıda ifade için saatlerce bekliyor. Saatler geçtikten sonra görülmedik şekilde apar topar soruşturma savcısının değiştirildiğini öğreniyorlar. Yeni savcı ifade bile almadan tutuklamaya sevk ediyor, mahkeme de mührü basıp işçi liderini hapishaneye gönderiyor. Sonra Mehmet Türkmen bunları eleştirince yargı organlarını aşağılamış oluyor. Oysa Anayasa’yı çiğneyen, yargının güvenirliğini, adalet algısını yerle bir eden, halk içinde adliyeyi adaletsizlikle anılır hale getiren Mehmet Türkmen değil, onun eleştirdikleri.
Mevcut rejimin ne olduğunu doğru anlamak, kime güvenip, kimle birlikte hareket edeceğimizi bilmek için belediye davalarına değil bu davaya bakmak lazım. Mehmet Türkmen, CHP’li, DEM Partili ya da başka partilere oy vermiş muhalif işçilerin temsilcisi değildi. AKP’li, MHP’li işçilerin de ekmek ve hürriyet mücadelesine önderlik etti. Dahası var. İşçilerin karşısında sadece AKP’li patronlar yoktu. Fabrikasının önünde işçileri içeri sokmaya çalışırken, Mehmet başkan “sen bu işçilerin emeği ile zengin oldun” deyince “Bana zenginliği Allah verdi” kibriyle yanıt veren AKP milletvekili çok gündem olmuştu. Ama Mehmet Türkmen hakkında şikayetçi olan patronlar arasında sadece AKP’li patron yoktu, CHP Gaziantep milletvekilinin tekstil patronu kardeşleri de vardı. Yani işçiler ekmeği için ayrı gayrı demeden birleşirken patronlar da çıkarları için el ele veriyorlar.
Mehmet Türkmen’in davası gösteriyor ki istibdadın bir sınıf karakteri var. Sermayenin istibdadı ile mücadele ediyoruz. Olan biteni öfkeyle “kötülük” diye tanımlayan çok insan var. Bazen sol partilerin bildirilerinde bile görüyoruz bu apolitik tanımlamayı. Haklılık payı yok mu? Yok diyemeyiz tabii ki. Her gün büyük kötülükler yapılıyor. Ama kötülerin iktidarı ile falan karşı karşıya değiliz. Kötülüğün bir sınıfsal karakteri var. Sermayenin düzeni ile mücadele ediyoruz. Sermayenin istibdadına karşı ekmek ve hürriyet mücadelesi veriyoruz. Mehmet Türkmen’e hürriyet istiyoruz. Çünkü memlekete hürriyet işçilerle gelecek!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Temmuz 2025 tarihli 190. sayısında yayınlanmıştır.