Gözümüzün içine baka baka…

Gözümüzün içine baka baka…

Tayyip Erdoğan’ın TRT’ye çıkarak gazetecilerin sorularını yanıtlayacağı söylendiğinde pek çok insan Cumhurbaşkanı’nın son dönemde gündemi sarsan konularda ne diyeceğini merak ederek ekran başına geçti. Programa “gazeteci” olarak çıkartılan kişiler çeşitli kanallarda AKP ve Erdoğan’ın siyasi avukatlığını yapan simalardan seçilmişti. Elbette Erdoğan’ı sıkıştıracak sorular sormayacaklardı. Ancak “Sedat Peker”in ifşa ettiği konularla ilgili “çanak soru” tabir edilen cinsten sorular dahi sormadılar. O konuyu es geçtiler. Alışageldiğimiz şekilde Erdoğan’a soru sorma biçimi altında kendisini övüp muhalefeti eleştirdiler. Ancak Erdoğan’ın özellikle ekonomide sarf ettiği öyle cümleler vardı ki başkasına gerek kalmadan kendi kendini ifşa etmiş oldu.

Erdoğan’dan kendi kendini yalanlama rekoru

128 milyar dolar meselesini gazeteciler sormadı ama kendisi konuyu oraya getirdi. “Merkez Bankası’nın parası nereye gitti diye sorulur mu?” cümlesi başlı başına bir skandal olmakla birlikte bu paranın altyapı ve üstyapı harcamalarına gittiğini, Van, Bingol, Elazığ depremlerinde (gazeteci Hasan Öztürk İzmir’i de ekledi) kullanıldığını söyledi. Erdoğan daha önce 128 milyar dolarla ilgili farklı açıklamalar yapmıştı. Önce “ödemeler dengesinde sıkıntıyla karşılaşmamak için kullanıldı” dedi. Sonra açıklamasını değiştirerek salgın sürecinde kullanıldığını açıkladı. Oysa 128 milyar doların büyük kısmı salgın başlamadan önce buharlaşmıştı. Ardından yine kendini yalanlayarak “bu para Merkez Bankası’nda, kaybolan bir şey yok” dedi.  Nihayet son TRT röportajında bir kez daha kendi açıklamasını yalanlayıp 128 milyar doların Merkez Bankası’nda olmadığını kabul edip nereye harcandığını izaha girişti.

Erdoğan halkı “işletiyor”

Ancak en komiği Erdoğan’ın altyapı ve üstyapı projelerinin yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirildiğini söylerken bir önceki açıklamasını unutup kendi açıklamasını aynı röportaj içinde yalanlamış olmasıydı. Yap-işlet-devret modeliyle ihale edilen projelerin köprülerde geçiş, hastanelerde hasta garantisiyle verildiği biliniyor. Erdoğan’ın milletin geleceğini ipotek altına alan ve kaynakları müteahhitlere peşkeş çeken bu modeli matah bir şeymiş gibi savunması başka bir konu. Ancak Erdoğan’ın kendini yalanlamasıyla ortaya çıkan gerçek Merkez Bankası’nın rezervlerinden çarçur edilen milyar dolarların altyapı üstyapı projeleriyle ilgisi olmadığıdır. Merkez Bankası rezervlerinin salgın başlamadan önce hatta Erdoğan’ın zikrettiği depremlerden de önce (Van depremi hariç) eksiye düşmüş olduğu bilindiğine göre deprem açıklamasının da gerçekle ilgisi olmadığı ortada. “Deprem vergileri nereye gitti?” sorusu ise halkın meşru bir sorusu olarak ortada duruyor.

Borçlandırmayı destek, İşsizlik Sigortası Fonu’nun yağmalanmasını da hibe diye yutturmaya çalışıyor

Ancak Erdoğan’ın gerçeğe aykırı beyanlar dizisi Merkez Bankası rezervleriyle de kalmadı. Salgın sürecinde devletin işçiye, emekçiye, çiftçiye büyük desteklerde bulunduğunu söylerken izleyen vatandaşlar bunlara en iyi ihtimalle gülüp geçmiştir. Özellikle halkı borçlandırmayı bir destek biçimi olarak sunması ise borçların faiz ödemelerinin başladığı bu günlerde insanlara hiç de komik gelmiyor ve kaşların çatılmasına yol açıyor. Bu konuda Erdoğan düpedüz gerçeğe aykırı beyanlardan ve çarpıtmalarda da bulundu. Kısa çalışma ödeneği, işsizlik ödeneği ve nakdi ücret desteği kapsamında toplam 7 milyondan fazla kişiye hibe ödemesi yaptığını iddia etti. İşçilerin ücretlerinden her ay yapılan kesintilerle oluşturulan İşsizlik Sigortası Fonu’ndan ödenen 67 milyar lirayı sanki devlet bütçesinden hibe edilmiş gibi göstererek, gözünün içine baka baka milyonlarca işçi ve emekçiyi kendince aptal yerine koydu. Ancak kimse aptal değil ve özellikle işçiler İşsizlik Sigortası Fonu’nun nasıl yağmalanmakta olduğunu da, bu yağmanın kimin eliyle yapıldığını her geçen gün daha fazla görmekte.

Büyüme iddiası da doğru değil: Ne büyümesi! Yüzde 15 küçülme var!

Erdoğan bununla da yetinmedi ve daha yeni helallik istediği insanları nankörlükle suçladı.  Erdoğan’a göre Türkiye ekonomisi son derece iyi ve hızla büyümekte. Bu konuda söylediği ve apaçık bir yalan olduğu söylenemeyecek şey Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’nın (GSYİH) TÜİK rakamlarıyla ilk çeyrekte yüzde 7 büyümüş olmasıydı. Tabii Erdoğan, bu büyümenin geçtiğimiz yıl salgının başlaması dolayısıyla yüzde 10,3 küçülmenin olduğu döneme oranla hesaplandığını da söyleseydi daha dürüst davranmış olurdu. Artık bunca gerçeğe aykırı ifadeden sonra kendisinden Türkiye ekonomisinin bir önceki çeyrekte GSYİH’nin 512 milyar 717 milyon lira olduğu ve bu rakamın büyümek bir yana son çeyrekte 434 milyar 359 milyon liraya düştüğünü söylemesini beklemek herhalde fazla iyimserlik olurdu. Halbuki aynı TÜİK’in yayınladığı rakamlara göre gerçek bu. Bir önceki yıl aynı döneme göre yüzde 7 büyüme gözükse de bir önceki döneme göre yüzde 15 küçülme gerçeği ile karşı karşıyayız.

“Ekonomist” Erdoğan’a Merkez Bankası’ndan yalanlama!

Tüm bunları söyleyen Erdoğan kendisini “ekonomist” olarak tanımlayıp muhalefeti hesap bilmemekle ekonomiden anlamamakla suçladı. Erdoğan’ın diploması üzerine bitmeyen tartışmaları tekrar gündeme getirmeye gerek yok. Ancak Erdoğan’ın “ekonomist” sıfatıyla konuştuğu konularda bilgi sahibi olduğunu varsaydığımızda halkı bilinçli olarak ve kasten yanılttığı söylenebilir. Erdoğan’ın “ekonomist” olarak ortaya attığı faizleri düşürerek enflasyonla mücadele etme teorisine ise kendisi dışında kimse inanmıyor. Bunlardan biri de Erdoğan’ın son Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu! Kavcıoğlu, Erdoğan ne diyorsa yapması için Merkez Bankası’nın başına getirildi. Ama Erdoğan’ın “faizleri düşürme” sinyali vermesiyle birlikte gece yarısı dolar kuru 9’a dayanınca bir tekzip de ondan geldi. Kavcıoğlu ertesi sabah yaptığı açıklamada “piyasalardaki haklı bir gerekçeye dayanmayan erken gevşeme beklentilerinin tümüyle ortadan kalkması gerekiyor" diyerek faiz indirimi yok dedi. Bu ifade ilginç! Çünkü kamuoyundaki faiz indirimi (para politikasında gevşeme) beklentisi enflasyonun düşeceği öngörüsünden değil, Merkez Bankası’nın Erdoğan’ın baskısıyla hareket ettiği düşüncesinden kaynaklanıyor.       

AKP’liler bile itiraf ediyor: Memleketin yarısı fakir!

Aslında bunu görmek ve bilmek için TÜİK rakamlarına da gerek yok. Milyonlarca işçi, emekçi, küçük esnaf ve köylü ne yaşadığını, hangi sıkıntılarla boğuştuğunu biliyor. Güneş balçıkla sıvanmaz! Örneğin AKP’nin Mersin Akdeniz ilçesi Belediye Başkanı Mustafa Gülak, artan intiharların sebebinin ekonomik değil psikolojik olduğunu söylerken “fakir olan intihar eder mi? O zaman memleketin yarısının intihar etmesi gerekir” dedi. Erdoğan’a bir yalanlama da kendi belediye başkanından geldi: Memleketin yarısı fakir! Şecaat arz ederken sirkatin söylemek bu olsa gerek! Milyonlar iş ve aş istiyor. Ama buna ek olarak milyonlar giderek daha fazla artan biçimde aptal yerine koyulmayı reddediyor!