Erdoğan ve TÜSİAD: Dargınlar barıştı mı?
Burjuvazinin iç savaşında AKP ile TÜSİAD’in karşıt kamplarda yer aldığını, Batıcı-laik sermayenin ekonomik alandaki bu en güçlü temsilcisinin AKP karşısındaki tavrının her zaman ikircikli olduğunu yıllardır vurguluyoruz. Geçtiğimiz ay yapılan TÜSİAD Genel Kurulu’na Erdoğan’ın onur konuğu olarak çağrılması ve bu iki önemli güç arasındaki gerilimin kontrollü bir biçimde düşürülmesi bu yaklaşımın doğruluğuna yeni bir kanıt oluşturuyor.
12 Eylül’de yapılan Anayasa değişiklikleri referandumu öncesinde AKP ve TÜSİAD arasındaki gerginlik had safhaya ulaşmıştı. Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına geçmesiyle AKP için düşüş döneminin başladığı öngörüsüne yaslanan TÜSİAD bu dönemde, AKP karşısındaki tepkisini adeta isyan düzeyine taşıdı. Bunda, Erdoğan’ın “taraf olmayan bertaraf olur” diyerek TÜSİAD’ı referandumda kendisini desteklemeye zorlaması ve Kılıçdaroğlu’nun arkasını boşaltmaya çabalaması etkili oldu. Bu tür önemli siyasi dönemeçlerde taktik nedenlerle bazen AKP’ye açıkça meydan okumama eğiliminde olabilen TÜSİAD, bu kez isyan bayrağını açtı.
Hatta referandum net bir biçimde AKP lehine sonuçlandığı halde öfkesi yatışmadı. İki taraf arasında atışmalar devam etti. Referandum sonrasında seçim taktiğini belli etmeye başlayan AKP, karşısında konumlanan hiçbir odağa taviz verme niyeti olmadığını, hiçbir gücün kendisini sarsamayacağı görüntüsü vererek seçmen tabanını korumaya çalışacağını açıkça ortaya koydu.
TÜSİAD bugüne kadar en çok, AKP’nin Batıcı-laik yaşam tarzına dönük müdahalelerine itiraz ettiği halde Erdoğan, Kars’ta yapılan “İnsanlık Anıtı”na ucube demekten, sınırlı bir içki yasağını yürürlüğe koymaktan geri durmadı. Fakat bu adımları savunurken “kimsenin yaşam tarzına karışmayız” diyerek TÜSİAD’ın gönlünü rahatlatmaya çalışmayı da ihmal etmedi. Patronlar kulübü de Erdoğan’ı genel kuruluna onur konuğu yaptı. Bu kez her iki taraf da, ağızlarına geleni söylemek yerine gönül alıcı olmayı tercih etti. Toplantıda uzun bir konuşma yapan Erdoğan, her zaman yaptığının aksine kelimelerini özenle seçti. Belirli bir yaşam tarzını toplumun tümüne dayatmaya niyetli olmadıklarını vurgulayarak TÜSİAD’ın kırmızı çizgilerine saygılı olacaklarını ima etti. Ancak “güç bende” mesajı vermeyi de ihmal etmedi. İma yoluyla “beni desteklemezseniz haliniz harap” demekten de geri durmadı.
AKP’nin seçim taktiğinin bir özeti niteliğinde olan bu yaklaşım karşısında TÜSİAD, Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinin bu seçimlerde AKP’yi devirmesinin zor görünmesinden de hareketle yeniden ihtiyatlı politikaya geri dönmüş izlenimi veriyor. Bunda, başka birçok ülkeyi kasıp kavuran, artık devrimlere de kapı açmaya başlayan ekonomik krizin büyük siyasi çalkantıları kaldırmayacağı, en kötüsü bilse olsa güçlü bir burjuva iktidarının ehveni şer olmasının da payı büyük.
Fakat referandum sonuçlarının burjuvazinin iç çatışmasını yatıştırmak bir yana şiddetlendirdiğini, yeni sarsıntılara kapı açtığını unutmamak gerekiyor. Dolayısıyla dargınların barıştığını değil, dargınlıklarını askıya aldıklarını düşünmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Şubat sayısında yayınlanmıştır.