Oy var, ötesi yok!
“Gezi ruhunu, sokağın enerjisini sivil toplum girişimine dönüştürdüler.” CNN Türk’ün acar anchor’ı Şirin Payzın, Radikal’in Oy ve Ötesi güzellemesi yapılan sayfalarını böyle açmış. Kelimelere dikkat! “Sivil toplum girişimi”. Neden “girişim”? Böyle bir kavram yok ki. “Sivil toplum örgütü” var, “sivil toplum kuruluşu” var. Ama Şirin Payzın’ın imgeleminin dışında “sivil toplum girişimi” yok. Şaka gibi, bütün bu güzelleme çabasının burjuva bir çaba olduğunu istemeden ifşa etmek gibi.
Ama “ifşa etmek” için de fazla ihtiyaç yok doğrusu. Oy ve Ötesi’nin Harun Tekin’i rolüne soyunmuş olan Sercan Çelebi, sorulardan birine “kesişim noktası işadamı olmamızdı” diye cevap veriyor. (Zahir aralarında ya kadın yok, ya da kadınlar da “işadamı” oluyor o “mahalle”de.) Öyle demese de sadece üç hedeflerini saysa o da belli ederdi: “1. Oy ver kampanyası.” Kime olduğundan bağımsız olarak neden oy vereceğiz? Sercan Bey’in bütün erkekler gibi çok konuşarak gölgede bıraktığı Özge Hanım, “5 yılda bir oy kullanarak hiçbir şeyi değiştiremezsiniz” demiyor mu? Özge Hanım Oy ve Ötesi’nin bu üç hedefine katılıyorsa, hangisini ciddiye almalıyız, “oy ver kampanyası”nı mı, “oyla hiçbir şey değiştiremezsiniz” diyen Özge Hanım’ı mı? Galiba biri resmi görüşü, biri de özel görüşü.
İkinci hedef yaman: “2. Bilinçli oy kullanma. Adayları tanıyor muyuz, iki kelimeyi yan yana getirebiliyor mu?” İşte bu son cümle, işadamlığına falan gerek bırakmıyor. Sapına kadar burjuva. Bu hesaba göre, her adayın bir konuşma kursuna gitmiş olması, iyi diksiyonunun olması, muhtemelen Türkçeyi beyefendileri (işadamlarını) rahatsız etmeyecek bir İstanbul lehçesiyle konuşması (İzmir telaffuzu kabul edilebilir!), en önemlisi allamei cihan olması gerekiyor.
Üçüncüsü malum. Hırsızlar diyarında Oy ve Ötesi’ne şöhretini getiren konu: “3. Sandıklara sahip çıkmak.”
Oy ve Ötesi’nin sözcüleri, gerçekten “girişim” gibi bir dünya yaratmışlar. “Herkes kendi cebinden para verdi: Biri ofisini açtı, öbürü arabasını verdi.” Israr ediyorlar, insan iyi bir iş yapacaksa “işadamı” olmalı. Yoksa fabrika işçisi, ırgat, mevsimlik işçi, devlet dairesinde hizmetli “ofisini” açabilir mi? Arabasını verebilir mi?
Bütün bunlara rağmen, Oy ve Ötesi’nin Harun Tekin’i Sercan Bey de aynen Şirin Payzın gibi düşünüyor: “Gezi ruhunun bir araya gelmiş haliyiz.” Ruh parçalara mı ayrılmıştı da bir araya geliyor? Ne anlamda “Gezi ruhu” oluyor bu? Sandıkları işgal falan mı etmişler? Seçim sandıklarının konulduğu binalara çadır mı kurmuşlar? Otoriteye, hükümete, Tayyip Erdoğan’a meydan mı okumuşlar? Hayır, şuymuş Gezi ruhunun anlamı Sercan Bey’e göre. İnanılır gibi değil ama yukarıdaki cümlenin hemen ardından geliyor: “Bütün partilere eşit mesafedeyiz.”
Anlayamadık. Gezi ruhu “Hükümet istifa!” diye kükrerken, “Tayyip istifa!” diye yeri göğü inletirken öteki partilere de AKP ile eşit mesafede karşı mıydı? O kalabalığın içinde bir sürü siyasi parti vardı. O partiler AKP ile kendi kendilerine “eşit mesafede” mi idi?
Bütün bu manasızlıktan çıkan şey şu: Bazı “işadamları” Gezi ruhunun üstüne oturmaya çalışıyorlar. Onları izleyen bir kitle oldu kuşkusuz. Devlet hazinesi hırsızlarının oy hırsızlığı da yapacağına dair haklı kaygı, sandık denetiminin birçok insana anlamlı görünmesine yol açtı. Ama Gezi bu değildir. Daha da ötesi, Şirin Payzın’ın sandığının aksine Gezi ruhu sivil toplum girişimine dönüştürülemez. Gezi ruhunun öldürülmesi sivil toplum girişimine yol açabilir. Ama kendisi asla.
Çünkü Gezi ruhu ne evcil sivil toplum düşlerine sığar, ne burjuvazinin halk karşıtı fikirlerine (“iki kelimeyi bir araya getirebiliyor mu?”) uyar. Gezi ruhu açık alanların şarkısıdır, sandığa sığmaz. Oyun ötesidir. Gerçekten “ötesi”ni özleyenle birlikte ilerlemek mümkündür.