Anayasal hayaller
Kürt hareketinin hakim sınıfları temsil eden kişi ve kurumlardan gerçek ve demokratik bir barış eli beklemesinin tarihi epeyce uzun. Bu tarihte, “federasyon da tartışılmalı” diyen Turgut Özal’a, “Kürt realitesini tanıyoruz” diyen Demirel-İnönü hükümetine, Kürt hareketine temsilciler yollayan Erbakan’a ve onun düşmanı 28 Şubat’a, Kürtlere haklar vaat eden Avrupa Birliği’ne, bütün Ortadoğu’ya demokrasi getireceğine inanılan ABD’ye, Kürt sorununda yanlışlar yapılmış olduğunu itiraf eden Tayyip Erdoğan’a kadar kimler kimler yok ki.
Şimdiki umut kaynağı TÜSİAD. Anayasa konusundaki tavrıyla Ümit Boyner yönetimi Kürt hareketi için bir süredir esas muhatap haline gelmiş durumda. AKP’nin anayasa değişikliği girişimleri ile gündeme gelen yeni, “sivil”, “demokratik” anayasa fikri, şimdi büyük sermayenin, TÜSİAD’ın, TİSK’in vb. sahiplenmesiyle siyasi gündemin tam merkezine oturmuş oldu. Kürt hareketi bu gelişmeyi büyük bir memnuniyetle kucakladı ve yeni anayasayı önümüzdeki dönemin yönelişinin merkezine yerleştirdi.Ama tam da aynı dönemde, Kürt hareketi sosyalist hareketlerle kendisinin “stratejik” olarak nitelediği bir ittifak kurmak için girişimlerde bulundu. Henüz kurulmamış olan, resmi bir adı olmayan, ama herkesin Emek ve Özgürlük Cephesi adını verdiği bir cephe adım adım örülmeye başladı.
Bu ikili gelişme karşısında, Devrimci İşçi Partisi’nin (DİP) yayın organı olarak biz, Gerçek gazetesi, Kürt hareketinin TÜSİAD’la kurulacak anayasal ittifak ile işçi sınıfı ile ittifak anlamına gelen cephe yönelişi arasında bir seçim yapması gerektiğini yazdık. Anayasa meselesinin bütün politik faaliyetin merkezine konmasının TÜSİAD ile bir ittifak anlamına geleceğine işaret ettik. Hem TÜSİAD’la, hem de sosyalistlerle ittifak yapılamayacağını söyledik.
Yanılmışız. Kürt hareketi yeni bir anayasa için çalışmayı siyasi faaliyetin merkezine koyan, buna karşılık işçi ve emekçi sınıflara hitap etmeyi zerre kadar önemsemeyen bir seçim bildirgesi temelinde, birçok sosyalist hareket ile seçim ittifakı kurmayı başardı. Bir tek DİP olarak biz, böyle bir siyasi programın, adı üstünde Emek (işçi sınıfı) ile Özgürlük’ü (Kürt halkı) birbirine bağlayamayacağını belirleyerek, başında içinde bulunduğumuz bu seçim blokundan ayrılıyoruz. Öteki sosyalist parti ve gruplar bu yönelişi içlerine sindirebiliyorlar. Bu, önemli bir yol ayrımıdır.
DİP’in bloktan ayrılmasını gerekçelendiren deklarasyonunu orta sayfamızda yayınlıyoruz. Kısaca özetleyecek olursak, blokun benimsediği seçim bildirgesi ile işçi sınıfı ve emekçilerin, blokun kendi elleriyle CHP’ye ve milliyetçi sola teslim edildiğini görüyoruz. Öte yandan, gerçek bir Üçüncü Cephe, yani işçi sınıfı ile Kürt halkı arasında kurulacak ve burjuvazinin her iki kampına karşı mücadele edecek bir Emek ve Özgürlük Cephesi kurulması için mücadelemize devam edeceğiz.
Ama öyle anlaşılıyor ki, bunun için bugün sadece Kürt hareketinde değil sosyalist hareketlerin çoğunda da yaratılmış olan bu anayasal hayallerin dağılması gerekiyor.