Başyazı: İşçinin çekiç tutan eli, öğrencinin kalem tutan eliyle nasıl kavuşur?

Başyazı: İşçinin çekiç tutan eli, öğrencinin kalem tutan eliyle nasıl kavuşur?

Önce üniversite öğrencileri ardından da liseliler çıktı meydana. Onlara gemisini kurtaran kaptan olmayı öğütleyen bencillik çağının biçtiği renkli ama dar gömleği yırtıp attılar. Memleketi kurtarmaya soyundular. Tıpkı 68 kuşağından dedeleri, nineleri gibi… Heykelinin önünden geçip gittikleri ama şimdi tanıdıkları Hürriyet şehidi ağabeyleri gibi… Hiç yüzünü görmedikleri artık kitaplarda bile okutulmayan ama bir asır önce memleket elden gidiyor diye istibdada karşı hürriyet yoluna düşen Jön Türkler gibi… 20’lerinde canlarını memleket, hürriyet, devrim uğruna feda etmiş Denizler gibi… Bu daha başlangıç!

Şimdi pek çokları memleketin üzerindeki ölü toprağı kalktı diyor. Haklılık payı var elbette. Ama miladı 19 Mart’a koyanlar yanılıyor. Memleketin üzerindeki ölü toprağını atmak için kazma kürekle, istibdadın zulmüne karşı grevle direnişle ayağa kalkan işçileri unutuyor. 19 Mart’ta İstanbul Üniversitesi’nde protesto için buluşan öğrencilerin barikatları yıkıp aşacağını kimse tahmin etmiyordu. Aynı 17 Temmuz’da Çatalca’da sendikalaştıkları için işten atılan Polonez işçilerinin 6 ay boyunca direnip polis barikatlarını aşarak Ankara yoluna çıkacağını kimsenin beklemediği gibi!

İlla bir milat olacaksa gelin bunu 19 Mart’a değil 17 Temmuz’a koyalım. Çünkü Polonez işçilerinin mücadelesi kendi iş ve aş kavgasıyla kalmadı. Yaz ve sonbaharda “zordayız, geçinemiyoruz” şiarıyla son yılların en kitlesel işçi mitingleri yapıldı. Orada kalmadı. 2024 yılının Aralık ayında başlayan metal fabrikalarının grevleriyle ve istibdadın bu grevleri keyfi ve hukuksuz şekilde yasaklamasıyla kapattık. Metal işçileri 2025’e grev yasaklarını yırtıp atarak girdi. Türkiye’nin son çeyrek yüzyılında ilk defa yasağa rağmen bir aydan fazla süren ve zafer kazanan grevleri gördük! Grev yasaklarıyla birlikte, her şeyin tek bir adamın iki dudağı arasında olduğunu anlatan “tek adam rejimi” efsanesi de yerle bir oldu. Hayır! Her şey birleşen ve örgütlü mücadele eden işçilerin elindedir! Devrimci İşçi Partisi tam da bu doğrultuda 2025’i örgütlenme ve mücadele yılı ilan etmiştir.

İşçi mücadeleleri iş, aş, hürriyet mücadelesidir. Ne mutlu ki 2025’te istibdada karşı hürriyet mücadelesine gençlik de yetişmiştir. Hem de ne yetişme! Ama gençliğin hürriyet kavgası işçinin sınıf kavgasıyla henüz buluşmuş değildir. Mücadele İmamoğlu vesilesiyle başlamışsa da öğrenci gençlik içinde bu çerçeveyi aşma yönünde önemli eğilimler vardır. Bunlar çok önemli ve doğru eğilimlerdir. “İşçi, öğrenci el ele genel greve genel direnişe” sloganı dillerdedir. Öğrenciler hürriyet mücadelesini kazanmak için kendi çabalarının yetmediğini görmekte, her geçen gün daha fazla işçileri nasıl kazanabiliriz sorusunu sormaktadır. Bunun için CHP’den kopma eğilimlerinin ete kemiğe bürünmesi, fiziki polis barikatlarının aşıldığı gibi patron partisi CHP’nin mücadeleyi sınırlayan siyasi duvarının da aşılması gerekiyor. İşçi ve emekçi istibdada karşı ne kadar kararlı ve mücadeleci olduğunu eylemlerle de göstermiş durumda. Ama işçi sınıfı iş ve aş için kavgaya atılır, patron partisi CHP için değil! İşçileri kazanmak isteyen, patron partisinden kopmak zorunda. Öğrenciler önce işçi sınıfını tanımayı, işçi sınıfını dinlemeyi ve anlamayı önüne koymalı.

Öğrenciler hürriyet sevdasıyla, memleketi kurtarma davasıyla işçileri kazanmanın yollarını tartışmaya başlamışken işin diğer tarafına da bakmak gerek. Neden işçiler, öğrencileri kazanmanın yollarını aramasın? Neden işçiler iş ve aş mücadelesini kazanmak için öğrencileri yanlarına kazanmanın derdine düşmesin? Neden işçinin çekiç tutan eliyle öğrencinin kalem tutan elinin kavuşması hepimizin ortak derdi olmasın? Birlikten kuvvet doğar! İşçilerin AKP’den olduğu kadar CHP’den de duydukları sınıfsal bir tiksinti var. Ama öğrenciler başka CHP başka… İşçiler de öğrenci gençliği anlamaya çalışmalı. İktidarda olan güç belli… Bu iktidarın baskısına ve zulmüne karşı hürriyet isteyenlerin gözlerinin önündeki en büyük güce yönelmelerini anlamak gerek. Bu yön yanlışsa da çözüm öğrenci gençliğe sırt dönmek olamaz. Onlara gerçek ve daha önemli bir gücün işçi sınıfında olduğunu göstermek gerekiyor. Grevlerde, direnişlerde istibdada kök söktüren, hakkını söke söke alan, sınıf mücadelesinde her partiye oy vermiş, her memleketten, her inançtan, her kültürden işçilerin bir araya geldiğini ve bu birliğin yarattığı gücü anlatmak gerekiyor.

Ve varsa yoksa örgütlenmek, örgütlenmek, örgütlenmek gerekiyor! Ne dedik 2025’i örgütlenme ve mücadele yılı yapacağız! Hareketler örgütsüz ve kendiliğinden başlayabilir ama kazanması için er geç örgütlenmek zorundadır. İster işçilerin ister öğrencilerin olsun hiçbir hareketin enerjisi sonsuz değildir. Yükselir, düşer, dinlenir, gün gelir tekrar atağa kalkar… Yükseliş dönemlerini takip eden duraklamalarda dersleri çıkarmak, güç toplamak, bir sonraki atak için ayağını yere daha sağlam basmak örgütlenmekle olur. Moralsizliğin, dağınıklığın, hayat gailesinin (işçi için geçim derdinin, öğrenci için okul işlerinin) enerjiyi soğurup yok etmesinin ilacı örgütlenmedir. İşçiler, sendikasına üye olmalı, sahip çıkmalı denetlemelidir. Öğrenciler forumlardan, kulüplere, temsilci konseylerinden adı ne olursa olsun birleştikleri, tartıştıkları, ortak kararlar aldıkları örgütlenmelere sahip çıkmalı ve onları sürdürmelidir.

Ve nihayet işçi ve öğrenci el ele hürriyet kavgasını kazanmaya yönelecekse bu, lamı cimi yok bir siyasi mücadele demektir. Bu siyasi mücadele düzen partilerinden bağımsız, iş, aş, hürriyet kavgasını bir bütün olarak kavrayan bir örgütü yani devrimci bir işçi partisini gerektirir. İşçileri kazanmak isteyen öğrencilerin, öğrencileri kazanmak isteyen işçilerin, hürriyet kavgasını kazanmak isteyen herkesin adresi burasıdır!

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Mayıs 2025 tarihli 188. sayısında yayınlanmıştır.