Butlan ertelendi, buhran sürüyor!

CHP’nin 38. Olağan Kurultayının iptali ve hiç yapılmamış kabul edilmesi (mutlak butlan) talebiyle Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan dava bugün (30 Haziran 2025) görüldü ve mahkeme 8 Eylül tarihine ertelendi. Mahkemede eski Hatay Belediye Başkanı CHP’li Lütfü Savaş ve bazı CHP kurultay delegeleri davacı konumunda bulunuyor. Mahkeme eğer davacıların talebi doğrultusunda kararını verseydi CHP’nin 4-5 Kasım 2023’te gerçekleştirilen 38. Olağan Kurultayında Genel Başkan, Parti Meclisi ve Merkez Disiplin Kurulu seçimleri yok sayılacak, her şey 3 Kasım 2023’e dönecek yani bu tarihte Genel Başkan olan Kemal Kılıçdaroğlu ve diğer kurullar tekrar görev başına gelecekti. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu da bu davanın bir tarafı olarak görülüyor.
CHP davası CHP’lerin işbirlikçilik yaptığı bir iktidar operasyonudur
Türkiye siyasi tarihinde eşi benzeri olmayan bu karar ancak hukuka takla attırarak alınabilirdi. Çünkü Yüksek Seçim Kurulu’nun yetkili olduğu ve tüm itiraz süreçlerinin tamamlanıp kesinleştiği CHP Kurultayı ile ilgili Asliye Hukuk Mahkemesi’nin karar vermeye yetkisi dahi yoktu. Dolayısıyla klasik bir istibdad rejimi örneği olarak mahkemenin siyasi talimata hukuki kılıf giydirmesi gerekiyordu. İlginç bir durum oldu. Mahkeme karar vermedi ve davayı 8 Eylül’e erteledi. Bu erteleme kararının da ciddiye alınır hukuki bir gerekçesi yoktu. Mahkeme başkanı “Bu celsede karar verecektik ama ceza yargılamasındaki görevsizlik kararının kesinleşmesini bekliyoruz. En azından yargılamanın hangi mahkemede yapılacağını görmemiz gerekiyor.” diyerek erteleme kararını açıkladı. Asliye Ceza Mahkemesi “rüşvet suçu” var ise ağır ceza mahkemesi yetkilidir diye görevsizlik kararı vermişti.
Dikkat! Rüşvet iddialarını da içeren ceza yargılamalarının sonucunu değil hangi mahkemenin görevli olduğunu görmek istiyor. “Sanıkların ceza mahkemesinde suçlu mu görüleceği yoksa beraat mı edeceği belli olsun, bu bizim baktığımız davada maddi gerçekliğin ortaya çıkması açısından önemlidir” dese belki anlaşılır. Ama öyle demiyor. Hangi mahkeme bakacak onu göreyim diyor. Sonra sanıklar suçlu da görülse beraat de etse benim için fark etmez diyor. Sadece hukukla değil akılla mantıkla da ilgisi olmayan gerekçeler. Nitekim erteleme kararının hemen ardından görevsizlik kararı reddedildi ve ceza yargılamasının Asliye Ceza Mahkemesi’nde süreceği belli oldu.
Belli ki bu sefer de erteleme yönünde bir siyasi karar tebliğ edilmiş bu karara hukuki kılıf uydurulmuştu. Belli ki CHP’nin 8 Eylül’e kadar tüm yaz boyunca kendi iç kavgalarıyla uğraşması, iktidarı sıkıştıran erken seçim yerine CHP’nin seçiminin konuşulur olması isteniyor. Ve öyle olacağı da anlaşılıyor. İstibdad rejiminin açık bir siyasi operasyonu ile karşı karşıyayız. Bu operasyonu birçok yönüyle “CHP’de mutlak buhran” başlıklı yazımızda işlemiştik. Bu yazımızda “CHP köklü partidir, bu oyunlara gelmez” gibi düşüncelerin mezarlıktan geçerken ıslık çalmak kabilinden olduğunu ve Kılıçdaroğlu cephesinin istibdadın mahkemesi eliyle yeniden CHP’nin başına geçmeye hazırlandığını söylemiştik. Geçen süre içinde Kemal Kılıçdaroğlu ve Ekrem İmamoğlu, Silivri’de bir görüşme yaptı. Özgür Özel cephesi, Kılıçdaroğlu’na, kendisini sağduyu ile hareket etmeye davet etmek, kendisinden olası bir mutlak butlan kararını gayrimeşru ilan etmesini ve eğer böyle bir karar çıkarsa partiyi hemen olağanüstü genel kurula götüreceğini açıklamasını istemek için aracılar gönderdi. Hepsi de elleri boş döndü. Silivri’ye geldiğinde Kılıçdaroğlu’nu “genel başkanım” diye karşılayan İmamoğlu artık onun için “beni burada betona gömmek istiyor” diyordu.
Kılıçdaroğlu davanın hem tarafı hem de konusudur
Kılıçdaroğlu’nun, mahkemenin mutlak butlan kararının ardından “partiyi kayyıma terk edemem” diyerek genel başkanlık görevini kabul edeceği, bu görevi de geçici değil kalıcı olarak üstlenmeye hazırlandığı netleşti. Kılıçdaroğlu, derhâl olağanüstü kongreye gitmeyecek, bir buçuk iki seneye yayılacak bir olağan kongre sürecini işletecekti. Kılıçdaroğlu’nun bu planı mahkemeyi siyasi olarak yönlendiren istibdad cephesiyle iletişim ve koordinasyon içinde yürüttüğü anlaşılıyor. Kılıçdaroğlu’nun bu mahkemenin ne davacısı ne davalısı ne sanığı ne de tanığı olduğu, dolayısıyla da bir tutum alması gerekmediğini iddia eden garip bir argüman var. Davanın konusu Kılıçdaroğlu zaten!
Kılıçdaroğlu AKP’nin yargısının eliyle CHP’nin başına geldiğinde CHP örgütlerinden, delegelerinden ve seçmenlerinden büyük tepki toplayacağını tahmin etmemiş olamaz. İstibdadın propaganda aygıtlarından TGRT’yi, gayriresmî reklam ajansı gibi kullanarak CHP tabanını ikna edebileceğine inanmış olamaz. Belki bu kadar nefret objesine dönüşeceğini ummamıştır o kadar. Kılıçdaroğlu mahkeme kararıyla resmen CHP’nin başına geçmesine kimsenin engel olamayacağını düşünmektedir. Kendi tavrını meşrulaştırmak için de “partiyi kayyıma terk etmekten daha iyidir” gibi bir argümana sarılmakta ve karşı tarafı gayrimeşru ilan etmeye çalışmaktadır. Mevcut aşamada Kılıçdaroğlu doğrudan açıklamalarda bulunmaktan kaçınıyor. Kendini bağlayacak sözlerle manevra alanını kısıtlamak istemiyor. Medyadaki ve parti içindeki aparatları aracılığıyla, Özgür Özel/Ekrem İmamoğlu’nu pavyonlarda kurultay kulisi yapıp, parayla delege satın almakla suçluyor. Dahası Özel-İmamoğlu’nu 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yeni parti kurma çalışmaları başlatmakla itham ediyor. Yani kendisini AKP ile işbirliği yapmakla suçlayanlara “esas siz AKP’yle işbirliği yaptınız” diyerek karşılık veriyor. Kılıçdaroğlu bizzat sahneye çıkmak için ise “mutlak butlan” kararını bekliyor. Böylece genel başkanlık mührünü alarak inisiyatifi kendi eline alıp hareket etmeyi umuyor. Bu yüzden “Özgür Özel’le görüşün” çağrılarına mahkeme kararından sonra görüşürüz diye cevap veriyor.
Özel ve İmamoğlu için siyasette kalmanın yolu Kılıçdaroğlu’nun işbirlikçilik görevini devralmak ya da başka ifadeyle normalleşmeye geri dönmek!
Kılıçdaroğlu ekibi 30 Haziran’da olmasa da Temmuz ayı ortasına kadar, yani adli tatilden önce mutlak butlan kararının çıkacağından neredeyse emindi. Bu emin olma hali belli ki siyasi öz güvenden değil istibdad rejimi ile iletişim ve koordinasyon içinde olmaktan kaynaklanıyordu. Gelgelelim mahkemenin 8 Eylül’e erteleme kararı Kılıçdaroğlu cephesinde bir soğuk duş etkisi yarattı. İstibdad cephesinin, A planı dışında da planları olduğunun sinyali Yüksek Seçim Kurulu’nun AKP’li üyesi Recep Özel’in “YSK’nın verdiği kararı mahkeme bozamaz. Bozarsa sistem allak bullak olur.” açıklaması ile geldi. Daha sonra AKP’li Ali Turan TGRT’de Recep Özel’in “ben öyle demek istemedim, sözlerim çarpıtıldı” dediğini aktararak bir tür gayriresmî tekzip yayımladı. Yine de Kılıçdaroğlu cephesi için hayal kırıklığı ortadan kalkmış değil. Olası “mutlak butlan” kararının 30 Haziran yerine 8 Eylül’de verilmesi halinde nihayetinde Kılıçdaroğlu yine mührü eline alacak ama aradaki 2 aylık zaman zarfında Kılıçdaroğlu her gün daha fazla suçlanacak ve itibar kaybedecek.
İstibdad cephesi ise bu erteleme kararıyla birlikte 8 Eylül’e kadar Özel-İmamoğlu kanadı üzerinde çalışma fırsatı yakalayacak. Onlardan ne istedikleri belli. Erdoğan açıkça söyledi: “İmamoğlu’ndan vazgeç, tekrar normalleşelim.” Özgür Özel, bu çağrıya henüz yanıt vermedi. Tam tersine İmamoğlu’nun adaylığının altını çizerek Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi’ni bir paralel örgütsel form olarak inşa etmeye başladı. Mitinglere aynı hızla devam etti. Bu ileri adımlar Kılıçdaroğlu’nun hamlesini bastırmak içindir. Özgür Özel’in bunları istibdadı yenecek bir hürriyet seferberliği amacıyla yaptığını düşünen yanılır. Özgür Özel’i ve Ekrem İmamoğlu’nu bir düzen siyasetçisi değil de bir özgürlük savaşçısı zanneden yarı yolda kalır. Zira Özgür Özel, daha sürecin başında 27 Mart’ta Sözcü gazetesine “İmamoğlu’nun adaylığı mümkün olmazsa onun yerine birini çıkaracağız” demişti. Yani 8 Eylül’e kadar istibdad cephesi Özgür Özel’e İmamoğlu’nun adaylığının gündemden çıkarılması için yoğun bir baskı uygulayacak. Karşılık aldığı takdirde istibdad cephesi, Recep Özel’in ilk açıklaması doğrultusunda karar vermesi için talimat verecek, Kılıçdaroğlu’nu da kullanılmış bir kâğıt mendil gibi buruşturup kenara atacaktır. CHP’yi istibdad rejimine karşı bir tehdit oluşturmaktan çıkartmak onun yerine CHP’nin her zaman olduğu gibi iktidara yönelik halktan gelen tehditleri savuşturması görevini üstlenmesi isteniyor. Bu görevi yapmakta Özgür Özel’in mi Ekrem İmamoğlu’nun mu yoksa Mansur Yavaş’ın mı başrolü oynayacağını ise zaman gösterecektir.
CHP’yi destekleyip CHP’den özeleştiri isteyen sosyalistler önce kendileri özeleştiri vermeli
Tüm bunlar hürriyet cephesinin CHP’den kopması için birer uyarı niteliğindedir. Özellikle sosyalist solun CHP’nin kuyruğuna takılmanın ötesine geçerek, CHP’nin bir fraksiyonuna dönüşmesi kaygı vericidir. Bir dönem önce Kılıçdaroğlu’na oy toplayan, Kılıçdaroğlu’nun siyasal İslamcıları meclise taşıyan zihni sinir projesine karşı susan, seçim ikinci tura kaldığında faşistlerle bakanlık pazarlığı yaptığında üç maymunu oynayanlar şimdi Kılıçdaroğlu’na öfke kusuyor. TİP’in CHP’den özeleştiri bekleyen açıklamaları ise bu tür bir tutum en trajikomik nitelikte olanı. Erkan Baş, Lütfü Savaş’ın davacı olmasını vurguluyor ve “biz bu adamı Hatay’dan aday göstermeyin diye uyarmıştık” diye sitemde bulunuyor. Oysa TİP olarak Lütfü Savaş’ın karşısına Gökhan Zan’ı aday yapmış ve onun da menfaat peşinde olduğu ortaya çıkıp, Lütfü Savaş’tan farksız olduğu ortaya çıkınca desteklerini çekmişlerdi. Bu işin komik tarafı. Trajik olan yanı ise Erkan Baş’ın yerden yere vurduğu Lütfü Savaş’ın davacısı olduğu mahkeme Erkan Baş’ın sokak sokak oy topladığı Kemal Kılıçdaroğlu’nu CHP’nin başına getirmeye çalışıyor! TİP ve CHP’nin kuyruğundaki sosyalistler Kılıçdaroğlu’na oy vermeme tutumunun AKP’nin işine yarayacağını söyleyerek eleştiriyordu, şimdi AKP ve Kılıçdaroğlu el ele hareket ediyor!
Yani özeleştiri isteyenlerin önce özeleştiri yapması gerekiyor. Bunu suçunuzu kabul edin bizim haklı çıktığımızı teslim edin demek için istemiyoruz. Görüyoruz ki birçok sosyalist dün Kılıçdaroğlu’na olduğu gibi bugün de Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu’na kefil oluyor. Sosyalistler uyanmak zorundadır yoksa bu kadar derin uykudayken emekçi halkı nasıl uyandırabilirler! CHP, sosyalistleri iktidara karşı ihtiyaç halinde alana inecek, iktidarla pazarlıklar olumlu giderse istibdadın polisinin önüne atılıp terk edilecek bir militan sokak gücü olarak görüyor ve kullanıyor. Sosyalistler kendini bu şekilde kullandırmamalıdır. Daha da önemlisi sosyalistlerin görevi, düzen partisi CHP’yi solcu göstermek, bir müteahhitten hürriyet savaşçısı imal etmek değil hepsinin gerçek yüzünü emekçi halka teşhir etmektir. CHP’nin gölgesinde büyüyüp kitleselleşeceğini zannedip bu görevden imtina edenler CHP’yle birlikte çürüyüp gidecektir.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Temmuz 2025 tarihli 190. sayısında yayınlanmıştır.