Katliamları önlemenin yolu anti-emperyalist mücadeleden geçiyor

İliç

Geçtiğimiz hafta, Erzincan İliç’te bulunan Çöpler Altın Madeni’nde, altın ayrıştırma işleminin ardından biriktirilen siyanürlü toprağın kayması sonucu 9 işçi toprak altında kalmıştı. Göçük altında kalan 9 işçiyi kurtarma çalışmaları, maden sahasında 10-20 santimlik kayma olduğunun tespit edilmesi üzerine dün itibarıyla durduruldu. Oysa işçi ve çevre katliamı patronları durdurmamıştı. Madende çalışan taşeron işçiler, daha birkaç gün önce maden sahasındaki siyanürlü toprağın taşınması için vardiyaya çağrılarak, canları pahasına çalışmaya ya da ücretsiz izne çıkmaya zorlanmıştı.

İliç’te bugün yaşanan ve bir doğal afet gibi gösterilen katliam, uluslararası tekellerin yaşadığımız topraklarda nasıl istediği gibi at koşturduğunu da, bu sömürgeci madencilik düzeninin adım adım nasıl kurulduğunu da bir kez daha gözler önüne sermiş oldu. Kanadalı SSR Mining ve Çalık Holding ortaklığındaki Anagold Madencilik’in, 2016 yılında, Çöpler Altın Madeni yakınlarında yaşayan ailelere baskı uygulayarak, 130 bin lira karşılığı “Adli ve idari başvuru yapmayacağım.” taahhüdü aldığı, bu yolla bölge halkının yargıya gitmesini engellediği ortaya çıktı. Aynı altın madeni işletmesinde, 21 Haziran 2022 tarihinde, siyanür içerikli solüsyon taşıyan boru hattında oluşan yırtılma nedeniyle yaklaşık 20 m3 siyanürlü solüsyonun çevreye yayıldığı Erzincan Valiliği’nce doğrulanmıştı. Türkiye’de siyanür ile altın arayan 20’ye yakın işletmede ne denli usulsüzlükler yaşandığını anlamak için yeni katliamlara gerek yok, sadece İliç’te yaşananlara bakmak bile nasıl bir düzenin kurulduğunu anlamak için yeter de artar.

Patronlara teşvik, halka siyanür zehri!

Peki, ama uluslararası sömürgeci maden tekelleri bu cüreti nereden buluyor? Cevabı çok uzakta aramamak gerek. AKP iktidarının 2004 yılında Maden Kanununu değiştirmesiyle birlikte, emperyalist şirketler gözünü Türkiye’ye dikti. 2004 yılında ülkede sadece 138 uluslararası maden şirketi faaliyet yürütürken, bu sayı 2023’te 773’e çıktı. Bu tekellerin Türkiye’de faaliyet yürütmeleri için “Yerli ve Milli” bir şirketle ortaklık kurma zorunlulukları var. Bu ortaklıklar tabi ki Çalık Holding gibi istibdad rejiminin oligark sermaye grupları ile kuruluyor. Bu da yetmiyor, kâr hırsıyla; işçilerin, bölgede yaşayan halkın canını hiçe sayan ve siyanürle doğayı talan eden bu şirketler teşviklerle ödüllendiriliyor. İliç’te katliama yol açan Anagold şirketi, 2015 yılında 1 milyar 337 bin lira tutarında yatırım teşviki almakla kalmıyor, milyonlarca liralık vergi borcu da siliniyor.

Emekçi halka tek bir fayda sağlamayan bu sistem, katliam ve çevre felaketinden başka hiçbir şey getirmiyor. Bu vahşi, sömürgeci madencilik memleketin insanını, toprağını, doğasını zehirleyen emperyalist tekelleri ve onların yerli işbirlikçilerini her geçen gün daha zenginleştiriyor. İliç’te yaşanan katliam ve benzerlerinin yeniden yaşanmamasının yolu, bu topraklarda yaşayanların çok iyi bildiği anti-emperyalist mücadeleden geçiyor. Ancak örgütlü anti-emperyalist bir mücadele sayesinde gerçekçi çözümler üretilebilir. Gerçekçi çözüm iste gün ışığı gibi ortadadır. Emperyalistler bu topraklardan defedilmeli, madenler işçi denetiminde kamulaştırılmalıdır.