Millet İttifakı ehveni şer bile olmadığını gösterdi

Millet İttifakı ehveni şer bile olmadığını gösterdi

Altılı Masa (Millet İttifakı) açıkladığı ortak politikalar mutabakat metni ile sermayeden ve emperyalizmden yana sınıfsal ve siyasal karakterini bir kez daha ortaya koydu. Millet İtitfakı’nın istibdada karşı emekçi halkın hürriyet taleplerini temsil etmediğini hep söyledik. Millet İttifakı’nın özgürlükler namına savunduğu hemen her şey sermayenin mevcut istibdad rejiminden şikayetlerinden ibaret. Oysa sermayenin istibdadına karşı Altılı Masa adeta bir dut yemiş bülbül ittifakı! İstibdad rejiminin işçi sınıfının örgütlenme hakkına saldırılarına, grev yasaklarına karşı çıtları çıkmıyor. Parlamenter sistemi savunurken bile sermayenin güçlü yürütme kazanımından vazgeçmiyorlar. Savundukları parlamenter sisteme “güçlendirilmiş” sıfatı getiriyorlar. Nihayet Cumhur ittifakı ile ülkücülük ve İslamcılık yarışına giren Millet İttifakı’nın mutabakatında Kürtlerin adının dahi geçmemesi ve laiklik kavramından hiçbir yerde bahsedilmemesi tabii ki şaşırtıcı değil. Elbette ittifakın içindeki partiler arasında ideolojik farklılıklar var ama bu konulardaki suskunluğun sebebi de sınıfsal. Çünkü sermaye Kürt sorununu çözmekle değil petrol açılımıyla ilgileniyor. Yine sermayenin çıkarları Ortadoğu’da yayılmacı politikalara kılıfı olarak siyasal İslam’a bir devlet politikası olarak yer açmaktan yana. Ama bunlar herkesin önünde konuşulacak konular değil! 

Amerikan muhalefetinin emperyalizmle mutabakatı

Millet İttifakı’nın emperyalizmle mutabakatı çok açık. Bu konuda hiçbir yanlış anlamaya mahal vermemekte titiz olan Millet İttifakı NATO’nun öneminin altını çiziyor, Rusya ile ilişkileri “sürdürmekten” bahsederken ABD ile ilişkileri “ilerletmeyi” önüne koyuyor ve bunun sonunda F-35 programına geri dönmek gibi sembolik de anlamı olan bir hedefle Amerikan muhalefeti olma pozisyonunu somutluyor. Ortadoğu’da taraf tutmayacağız diyerek İsrail Siyonizmi’ne de göz kırpmayı tabii ki ihmal etmiyor.

Sadece dış politikada NATO ve Batı emperyalizmine güven verilmiyor. Ekonomik, sosyal ve siyasal alanda yapılacak düzenlemelerde sürekli olarak Avrupa Birliği ve kurumlarına referans yapılıyor. Halkın bunları duydukça çağdaşlaşacağız diye sevineceğini düşünüyorlar. Oysa Avrupa Birliği işçi düşmanı bir emperyalist odaktır. Ancak biz hatırlatalım AKP’li yıllarda EYT dahil, işçi sınıfının ve emekçi halkın haklarını tırpanlayan, özelleştirmelerin önünü açan, ülkeyi yabancı sermaye için dikensiz gül bahçesine dönüştüren uygulamaların da referansı hep Avrupa Birliği olmuştur. 

Siyasi programdan çok TÜSİAD raporu gibi

Toplam 224 sayfalık metinde dış ticaretten, KOBİ’lere kredi politikasından finans sektörüne ve sermaye piyasalarına kadar bir dizi alanda sermaye sınıfının çıkarlarını ve taleplerini yansıtan ayrıntılı vaatler söz konusu. Metin bir siyasi programdan ziyade bir TÜSİAD raporunu andırıyor. Elbette ki bu bir seçim programı olduğu için toplumun yüzde 1’lik azınlığına seslenerek oy toplanamaz. Onlardan finansman sağlanması elbette propagandayı güçlendirir. Ama yine de yoksul halk kesimlerine de vaatler sunulması gerekir. Bu vaatler ise AKP’nin yıllardır izlediği “sosyal yardım” siyasetinin yeni bir versiyonundan ibaret. Bu da sermayenin bir politikasıdır. Emek sömürüsü ile kâr elde eden sermaye, devlete “sosyal patlama” olasılığını engelleme misyonu biçer. Ama sermaye asla işçi ve emekçinin örgütlenmesinden, hakkını almasından yana olmaz. Biz “hak verilmez alınır” deriz. Sermayenin siyasetinde ise “biz ne verirsek o” anlayışı vardır ve kepçeyle aldıklarını kaşıkla verip bir de üstüne minnet beklerler. Millet İttifakı’nın yoksullukla mücadele anlayışı bundan ibarettir.

Elbette ki mutabakat metninde işçi hakları, sendikal haklar yok. Güya özgürlüklerden yana olduklarını yasaklara karşı olduklarını söyleyen bu partiler grev yasaklarından da bahsetmiyorlar. Yargı ve adalet çok önemli bir yer tutuyor metinde. Ama işçilerin bireysel ve kolektif davalarının yargıda yıllarca süründürülmesi bir sorun olarak bile kayda geçmiyor. Sebebi açık: Millet İttifakı’nın patronları grev yasağından da, yargının patronların hukuksuzlukları karşısındaki suskunluğundan da birinci dereceden fayda sağlıyorlar. 

Uluslararası sermayenin kızıl elması “mali kural”

Millet İttifakı’nın işçiyi emekçiyi unuttuğunu ya da görmezden geldiğini söylemek yanlış olur. Tam tersine Millet İttifakı’nın mutabakat metninden anlıyoruz ki bu patron partileri sermayenin sınıf bilinciyle donanmış durumdadır. İşçiyi emekçiyi görmezden gelmiyorlar bilakis işçi sınıfına karşı stratejik bir saldırı programı hazırlamışlar. Ekonomi, finans, istihdam başlığı altında Merkez Bankası bağımsızlığı adı altında para politikasını New York’ta Wall Street’e, Londra’da City’ye, Frankfurt ve Tokyo borsasına bağlayan strateji baş tacı ediliyor. Ali Babacan’ın sermayenin en radikal talebi olan “mali kural” uygulamasını mutabakat metnine geçirmesi de son derece önemli. Mali kural demek para politikasının yanında maliyenin de uluslararası sermayenin çıkarlarına tabi kılınması ve hükümetlerin “mali kural” ile öngörülen sınırlandırmaların haricinde harcama yapamaması demektir. Parasız sağlık, parasız eğitim isteyene, kamusal hizmetler için harcama ve yatırım taleplerine “kusura bakmayın, ’mali kural’ı çiğneyemeyiz” denecek! Bu anlatıldığı gibi matah bir şey değildir, devlet hazinesinin faiz ödemelerine memur edilmesidir. Uluslararası sermayenin kızıl elmasıdır!

İşçi sınıfına saldırı programı: Esneklik ve kıdem tazminatı düşmanlığı

Millet İttifakı bir bütün olarak ekonomiyi uluslararası ve yerli sermayenin çıkarları doğrultusunda düzenlerken enflasyonla mücadele adı altında da acı ilacı halka içereceğini ilan etmektedir. Ama burada da kalmıyorlar. Millet İttifakı doğrudan işçi sınıfına yönelik bir saldırının hazırlığında. Çalışma hayatı ile ilgili bölümde iş güvencesinden bahsetmiyorlar ama part-time, çağrıyla çalıştırma gibi esneklik politikalarını özellikle kayda geçiriyorlar. Bu politikaların bir uzantısı olarak daha da ileri gidiyorlar ve pervasızca işçi sınıfının kırmızı çizgisi olan kıdem tazminatına dil uzatma cüreti gösteriyorlar. “Sosyal taraflarla diyalog” içinde gözden geçireceklermiş. Erdoğan’ın kıdem tazminatına saldırmak üzere her girişiminde ağzından dökülen kelimelerin aynısı. Millet İttifakı işçi sınıfına saldırı programında kuş dili kullanıyor. Çünkü acı reçeteyi açıkça sunarlarsa oy alamazlar! Öte yandan işçi sınıfının öncüleri yıllardır sermayenin esneklik saldırılarına karşı mücadele içinde bu zehirli dili çözmüştür. Tüm işçi sınıfına bu sermaye programını deşifre ederek anlatmak da bizlerin vazifesi olacaktır.

Millet İttifakı istibdadı yenme kabiliyetinde de niyetinde de değil!

Artık Millet İttifakı adını kullanmakta mutabakata varmış olan Altılı Masa bugün açıkladığı program ile sınıfsal niteliğini ortaya koymuştur. Bu ittifakın sermayenin çıkarlarına bağlı ve tamamen emperyalizm yanlısı olması dolayısıyla Erdoğan’a karşı bir ehveni şer olarak görülmesi dahi mümkün değildir. “Erdoğan gitsin bari nefes alalım” diyerek Millet İttifakı’nın yolundan gidenleri büyük bir hüsran bekliyor. Çünkü bu ittifak buram buram sermaye ve emperyalizm kokuyor. Geçmişte oy verdikleri AKP ve MHP’den yüz çeviren emekçi ve yoksul kitleler sınıfsal bir içgüdü ile bu kokuyu almaktadır. Erdoğan’ın iktidar olanaklarıyla desteklenmiş demagojik siyaseti bu kitleyi kolaylıkla istibdad cephesine döndürebilir. 

Ülkenin ezici çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfının, emekçi ve yoksul kesimlerin derdine derman olmayan, gücünü bu büyük kitleden almayan bir hareketin arkasına tüm devlet olanaklarını almış, Anayasa, yasa, hak, hukuk tanımayan bir istibdad cephesini yenebilmesi mümkün değildir. Millet İttifakı emekçi halkı kazanmaya çalışmıyor çünkü ondan korkuyor. Elbette ki seçimin kuralları ortada ve onlar da bir şekilde çoğunluğu kazanmak zorundalar. Ama çoğunluğu kazanmak namına yaptıkları çoğunluk olan kimliklere yönelmek, Siyasal İslamcılığın erkek egemen, mezhepçi ideolojisine, şoven milliyetçiliğe hatta düpedüz faşizme alabildiğine taviz vermek… Kürtleri, Alevileri ve başka ezilenleri yok saymak. Laikliğin adını bile ağızlara almamak… Tüm bu konularda haklı ve yakıcı bir duyarlılığa sahip geniş bir kesime Erdoğan umacısını göstererek paşa paşa oy vereceksiniz demek… Gittikleri yolun, benimsedikleri yöntemin, izledikleri politikanın Erdoğan ve Bahçeli’den bir farkı yok. Ve bu politika istibdada karşı hürriyet mücadelesinde merkezi ve önemli rol oynamış aydınları, avukatları, tabipleri, mühendisleri, öğrencileri, kadınları da demoralize edici ve dağıtıcı bir politikadır.  Millet İttifakı’nın kaybedeceği oy bizi ilgilendirmez ama hürriyet mücadelesinde umutsuzluk ve moralsizlik yaratmalarından faydalanacak olan istibdad cephesi olacaktır. 

Bu ittifak istibdada karşı mücadele etmek kabiliyetinde olmadığı gibi bu niyette de değildir. Temsil ettikleri sınıfın ve emperyalizmin çıkarları istibdadın yerine hürriyetin gelmesinde değil istibdad rejimini kullanmaktadır. Bu ittifakın her bir bileşeni (CHP dahil!) koşullar uygun olduğunda ve temsil ettikleri sınıfın çıkarları gerektiğinde soluğu Erdoğan’ın yanında almaya hazırdır. İstibdad ile uzlaşmaz bir çıkar çatışması içinde olan işçi sınıfı ve emekçi halktır. Ancak kendi çıkarlarını temsil eden bir siyasi odaktan yoksundur. Bu odağı yaratma potansiyeli olan sosyalist siyasi güçler derhal Millet İttifakı’na “ehveni şer” diyerek destek verme aymazlığını terk etmek zorundadır.