ABD’de ara seçimler: pat... mı?

ABD’de ara seçimler: pat... mı?

ABD’de iki seçim arası dört yıllık zaman diliminin ortasında ara dönem seçimleri yapılır. Bu seçimler Senato (üçte bir oranında) ve Temsilciler Meclisi üyelerini (tamamı), ayrıca eyalet valilerini belirler. 8 Kasım 2022 Salı günü işte bu ara seçimlerden biri gerçekleşti. Sonuç ise iki tarafın da isteğine ve tahminine uymadı. Oylar hala sayılmakta, ancak görünen o ki Senato küçük bir çoğunlukla Demokratlar’ın elinde kalacak, Meclis ise yine kıl payı Cumhuriyetçiler’e geçecek. Ancak enflasyon ve Biden’ın tutarsız politikalarının kendilerini ezici bir çoğunlukla zafere taşıyacağını hayal eden Cumhuriyetçiler, bu durumdan memnun değil. Özellikle faşist eski başkan Donald Trump, Pensilvanya gibi önemli eyaletlerde desteklediği adayların kazanamaması üzerine pek öfkelenmiş görünüyor.

Seçimler boyunca Cumhuriyetçiler enflasyonu ve şehirlerde artmakta olan suç oranlarını, Demokratlar ise demokrasiye ilişkin sorunları ve kürtaj meselesini dillerine pelesenk ettiler. Dolayısıyla seçim, yeni vaatlerden ziyade sistemin sorunları yüzünden birbirlerini suçlama yarışı içinde geçti. Bu esnada Demokratlar çok ürkek ve savunmada, Cumhuriyetçiler ise muhalefette olmanın verdiği cesaretle de birlikte saldırgan davrandı. Bu tutumların sebebi açık. Biden hükümeti, pandeminin, halk isyanının, ekonomik çöküntünün, en son da Ukrayna savaşının yangınlarını söndürebilmek için son iki yıldır son derece çelişkili bir rota izliyor. Biden kâh işçi haklarını savunur görünüp sendikalara sahip çıkıyor, kâh asgari ücret veya öğrenci borcu affı sözünden dönüyor. Cumhuriyetçiler de savunulacak, tutarlı bir tarafı olmayan bu seyirden faydalanabileceklerini ummuşlar, ona göre de seslerini daha gür çıkarır olmuşlardı.

Ancak Amerikan halkının büyük bir kısmı, 6 Ocak şokunu atlatamamış görünüyor. Trump’ın birbiri ardına gelen suçlamalarla yıpratılması, Demokratlar açısından önemli bir propaganda unsuru haline geldi. Bu durumda gönlü Demokratlar’dan yana olmayan halk, yine de adı doğrudan Trump’la ilişkilendirilmiş adaylara itibar etmekten kaçınmış olabilir. Bu durumda tablo, 2020 seçimlerinin tam tersidir. O tarihte pandeminin verdiği çaresizlik ve halk isyanının yarattığı sola savrulmadan beslenen Biden, sağcı bir Demokrat olarak halkın öfkesini soğurma ve düzenle bütünleştirme rolünü üstlenmişti. Şimdi daha “ılımlı” Cumhuriyetçiler aynı rolü siyasi yelpazenin aksi ucundan üstlenmiş görünüyor.

Ancak bu tablodan “faşizm tehlikesi geçmiştir, artık bir orta yol tutturulmuştur” sonucunu çıkarmak parlamenter budalalığın dik alası olur. Evet, Trump’ın desteklediği tüm adaylar kazanamamış, şimdilik görünüşte daha ılımlı bir Cumhuriyetçi Parti tablosu ortaya çıkmıştır. Biden, partisi kazandığı için değil, ancak beklediği ölçüde kaybetmediği için sevinç içindedir. Cumhuriyetçiler’in beklediği “kırmızı dalga” gerçekleşmemiştir. Fakat içinde bulunduğumuz siyasi ve ekonomik ortam, uzun erimli bir orta yol politikasını imkânsız kılmaktadır. Amerikan ekonomisi elli yıldır ilk defa yüksek enflasyon oranlarıyla boğuşuyor. Ukrayna savaşının ardı arkası kesilmediği gibi, Amerikan hükümeti savaşı uzatmak için elinden geleni yapıyor. Faşistler gerek ABD içinde gerek uluslararası çapta örgütlenmeye ve zafer kazanmaya devam ediyor. Daha 29 Ekim’de Demokratlar’ın Meclis Sözcüsü Pelosi’nin evine faşist bir saldırı gerçekleştirildi. Umutsuzluk içindeki işçi sınıfı, devrimci bir alternatifin yokluğunda giderek faşizme kayıyor. Bu durumda statükoyu korumak, gelecekte ancak faşistlerin işine yarar.

Faşist derleniş

Bu teşhisimizi doğrulamak için okura bir de kanıt sunalım. Doğu Yakası’nın bazı eyaletleri ara dönem seçimlerini erken yaparlar. O ana dek her zaman Demokratlar’ın mutlak kontrolünde olagelmiş New Jersey’de 2021 eyalet valisi seçimlerini Demokratlar kazanmasına kazanmışlardı ama yüzde 49’a karşı 51 oy oranıyla. Öte yandan, seçimlere damga vuran şu olmuştu: Eyalet Senatosu’nun çok güçlü Demokrat başkanı, Cumhuriyetçi partinin sendikalı bir kamyon şoförü olan adayına yenilmişti. Bu durumu ABD’deki yoldaşlarımız “faşistler iki parti arasında gidip gelen eyaletlerdeki beyaz işçileri kendi yanlarına çekti, savaşı Demokratlar’ın kalelerine taşıdılar” şeklinde değerlendirmişti. Şimdi Oregon, Kaliforniya gibi genellikle Demokratlar’ın hâkim olduğu başka eyaletlerde de benzer durumlar tekrarlanıyor.

2016’da Trump’ın karşısında yer almış, fakat 2020’den itibaren Trump’a yanaşan Ohio’lu J.D. Vance isimli politikacı, bu durumun kelimenin gerçek anlamıyla kitabını yazdı. Vance’in kitabı Hillbilly Elegy[1], yazarı o dönem Trump taraftarı olmasa da bir faşizm manifestosu olabilecek nitelikte: Ohio’nun beyaz işçileri oyunun kaybedenleri konumunda, bu yüzden azınlıklara, göçmenlere vb haklar tanımaktan söz eden “liberal” (kelimenin Amerikan politikası anlamında “sosyal adaletçi”) elitlere karşı bir “kültür savaşı” verilmeli! Herhalde Trump’a siyasi programı sorulsa, kendisi daha iyi anlatamazdı!

Faşist saflarda yeni bir derleniş var. Yukarıda sözünü ettiğimiz Vance, Trump’ın bizzat konuştuğu devasa bir mitingin ertesinde Ohio’dan senatör seçildi. 2016’dan 2020’ye kadar Trump’ın yanında yer almış, 6 Ocak saldırısını başta savunmuş, sonra koltuğuna zarar gelmesin diye geri adım atmış Kevin McCarthy ise Cumhuriyetçiler’in Meclis Başkanı olacak. Demokrat yanlısı küreselci basında, McCarthy’nin zaferini Trump’ın yenilgisi olarak anlatan haberlerden geçilmiyor. Halbuki McCarthy, gerek Trump’ın Başkan olduğu dört yıl boyunca, gerek 2020 sonrası gerici faaliyetleriyle “rüştünü ispat etmiştir”. En adisinden burjuva politikacıları bir kriz durumunda bozuştular diye bu anlaşmazlığın kalıcı olacağını, hatta kriz süresince danışıklı dövüşmediklerini iddia etmek için hiçbir sebep yoktur.

Trump da bu derleniş tablosundan güven almış olacak ki 15 Kasım tarihinde planlandığı üzere 2024 seçimlerinde Başkan adayı olacağını açıkladı. Açıklaması, kısmî pat durumu sebebiyle beklendiği kadar coşkulu geçmedi, doğrudur. Ancak Trump’ın faşist programından hiç ödün vermediği, altı yıldır izlediği rotadan sapmaya niyetli olmadığı da anlaşılıyor. Konuşmasında Amerikan işçilerine, çiftçilerine, itfaiyecilerine, öğretmenlerine olduğu kadar polislere seslenen Trump, Washington’daki düzeni (“establishment”) alaşağı etmek ve Amerika’yı tüm dünya çapında yüceltmek için çağrılarda bulundu. Dört yıllık iktidarı sürecinde “görülmemiş başarılara” imza atmakla böbürlendi durdu, bu sözde başarılarda kesintiyi de “Çin virüsü” diye adlandırdığı Koronavirüs’e yıktı. Mesaj açık: daha da başarılı olamadıksa, sebebi Çin’e henüz diz çöktürememiş olmamız! Halihazırda Ukrayna ve Tayvan üzerinden sırasıyla Rusya ve Çin’le uğraşmakta olan Biden hükümeti, esasında Trump’ın uygulayacağından pek farklı olmayan politikalar gütmektedir.

Tehlikenin büyüğü hala kapıdadır. Yalnızca şimdilik beklediği kadar büyük bir zafere ulaşamamıştır. Faşizm tehdidine cevabı da bekledikleri kadar kötü kaybetmediler diye zil takıp oynayarak kendi acizliklerini ilan eden Demokratlar’dan beklemek boşunadır. Çözüm, halihazırda eğitimden otomotive birçok sektörde grevlerle, eylemlerle, sendikalaşma çabasıyla mücadele içinde olan Amerikan işçi sınıfının tüm ezilen kesimlerin önderliğini ele almasında yatmaktadır.  

  

[1] Hillbilly, ABD’nin orta kısımlarında yaşayan beyaz yoksullara verilen addır. ‘Elegy’ ise ağıt anlamına geliyor. Yani kitap, ABD’nin beyaz yoksullarına yakılmış bir ağıt!