Britanya’da grevler birbirini kovalıyor!

Kraliçe II. Elizabeth öleli beri Britanya’da siyasi ortam ve sınıf mücadelesi durulmuyor. Bir yandan pandemi ve Ukrayna savaşının getirdiği ekonomik yıkım, bir yandan kraliçenin ölümünden sonra zincirleme biçimde yaşanan siyasi çalkantılar ülkenin atmosferini iyice germekte. İşçi sınıfı da yaşanan ekonomik ve siyasi krize kendi araçları ve yöntemleriyle çözüm getirmek için kolları sıvamış durumda. Öğretmenler, otobüs ve ambulans şoförleri, posta çalışanları, hatta havaalanlarında çalışan polisler birbiri ar

Kraliçe II. Elizabeth öleli beri Britanya’da siyasi ortam ve sınıf mücadelesi durulmuyor. Bir yandan pandemi ve Ukrayna savaşının getirdiği ekonomik yıkım, bir yandan kraliçenin ölümünden sonra zincirleme biçimde yaşanan siyasi çalkantılar ülkenin atmosferini iyice germekte. İşçi sınıfı da yaşanan ekonomik ve siyasi krize kendi araçları ve yöntemleriyle çözüm getirmek için kolları sıvamış durumda. Öğretmenler, otobüs ve ambulans şoförleri, posta çalışanları, hatta havaalanlarında çalışan polisler birbiri ardına greve çıkıyor. Talepler arasında ücret artışı, çalışma koşullarının düzeltilmesi ve iş güvencesi yer alıyor.

Ancak en büyük ve en öne çıkan grevler, kuşkusuz demiryolu işçileri grevi ile hemşirelerinki. Geçtiğimiz yazdan beri birbiri ardına grevler düzenleyen demiryolu işçileri, Aralık ayında 40.000 kişinin katıldığı iş bırakma eylemleri ve gösterilerle bütün ülkede mal ve yolcu dolaşımını felç ediyor. Bu grevin Aralık ayında olmasının ayrıca bir önemi var. Bu ay, çoğu Avrupa ve Amerika ülkesinde Noel tatilini de (25 Aralık) kapsadığı için seyahatlerin en yoğun yaşandığı dönem. Dolayısıyla bu dönemde demiryolu ulaşımının felce uğraması, tüm ekonominin müthiş yavaşlaması anlamına geliyor.

Hemşireler ise sağlık sistemi üzerinde son kırk yıldır yoğunlaşan neoliberal taarruzu durdurmak için Aralık ortası tam yüz bin kişilik bir grev düzenlediler. Bilindiği gibi, tüm sektörlerde uygulanan, çalışan sayısını azaltarak ve çalışanları daha yoğun çalıştırarak kâr etme çabası, sağlık sektöründe doğrudan halkın sağlığını etkileyen boyutlar alıyor. Pandemi süresince en ağır koşullarda çalışan Britanyalı sağlık çalışanları, şimdi hem kendilerini hem de tüm halkı mağdur eden bu koşullara isyan ediyor. Burjuvazinin sağcı basını, grevi halkın gözünde kötülemek için “bile isteye hastalara zarar veriyorlar” diye kara propaganda yapıyor. Grevdeki hemşireler ise tam aksine mesleklerini daha iyi icra edebilmek, hastalara en hak ettikleri biçimiyle, en kaliteli şekilde bakabilmek amacıyla grevde olduklarını vurguluyorlar.

Günümüz Britanya’sında devrim henüz ufukta görünmüyor. Her şeyden önce parçalı, birbiriyle büyük oranda bağıntısız biçimde devam eden irili ufaklı grevleri tek merkezde toplayacak bir öncü parti mevcut değil. Reformist karakterdeki İşçi Partisi (Labour Party) ise grevdeki işçilere bir-iki selam mesajı yollamaktan başka bir şey yapmadı. Hatta parti lideri Keir Starmer, parti üyelerine grev gözcülüğüne katılmamalarını tembihledi. Ancak sınıf mücadeleleri keskinleştikçe tabandan işçiler devrimci bir öncü parti ihtiyacını adım adım kavrayabilir. Britanya’nın Marksistlerine çok iş düşüyor.

Britanya basınında Thatcher’in iktidara geldiği yıl olan 1979-1980 kışında yaşanan grev dalgasına atıfla “huzursuzluk kışı” sözü sık kullanılır oldu. Biz de başka bir tarihsel benzerliğe göndermede bulunalım. Kraliçe I. Elizabeth’in 16. yüzyıldaki ölümünden sonra yaşanan olaylar silsilesi, elli yıl sonra tarihin ilk burjuva devriminin başarıya ulaşmasıyla son bulmuştu. Darısı II. Elizabeth’in ölümünden sonra grev alanlarını dolduran proleterlerin başına!

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ocak 2023 tarihli 160. sayısında yayınlanmıştır.